
Dini İçerikli Obsesyon ve Kompulsiyonlar ve Vesvese
Hazırlayan: Akhenaton
Etimoloji
Tedirgin etmek, sıkıştırmak, rahat vermemek, bunaltmak [1] anlamında
Latincede “obsidere” sözcüğünden gelen obsesyon, psikiyatri sözlüklerinde,
yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile
uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen, bunaltıcı saplantılı ve zorlantılı haldeki
fikir ve davranışlara dair rahatsızlık olarak tarif edilebilir.[2]
Çoğu kez saplantılı düşünceyi (obsesyon) nötralize etmek, zihinden
uzaklaştırmak için yapılan, irade dışı yinelenen hareket ve davranışlarla
(kompulsiyon) karakterize olan ve hastaların takıntılı düşüncelerden kurtulmak
için saplantılı düşünce dışında farklı şeyler düşünmeye çalışmaları ya da
saplantılı davranıştan farklı davranışlarda bulunmaları şeklinde tezahür eden
düşünce ve davranışlara ise “kompulsiyon” denir.[2]

Kral Saul.
Tarihçe
Çok eski din kitaplarında düşünce saplantılarına ve hareket zorlantılarına
işaret eden davranış örnekleri bulunmaktadır. Obsesyonlar ve kompulsiyonlar
içinde yaşanılan çağın hakim eğilimlerinden, anlayışlarından ve değer
yargılarından beslenmektedir. [3][4]
Dini literatürde obsesyona ilk kez; M.Ö. 11. yüzyılda Antik İsrail
Krallığının Tanrı tarafından hükümdarlıkla görevlendirilmiş ilk kralı olan
Saul’de rastlanmaktadır. İsrailoğulları, Saul’un önderliğinde Filistinlilere
karşı sonsuza dek sürecek bir savaş başlatır. Fakat kısa bir süre sonra Saul’de
sonraki yaşamını bütünüyle etkileyecek psikolojik bir rahatsızlık baş göstermeye
başlar.
Saul, Yaratıcı’nın bir emrine karşı geldiği korkusuyla ‘rahatsız edici kötü
ruh’ ile cezalandırıldığını düşünmekten kendini alıkoyamaz ve bu durum öyle bir
hal alır ki cinnetin eşiğine gelir. Saul’un rahatsızlığını tedavi etmesi için
ise arp çalması ile hastaları iyileştirdiği bilinen hizmetkârları Hz. Davut’u
çağırırlar. Hz. Davut’un arpe her dokunuşunda iyileşme gösteren Saul, onun kendisini
kötü düşüncelerden alıkoyan bir zırh olduğunu söyler.[5][6]
Bireysel ve toplumsal yaşamda dinin hakim unsur olduğu dönemlerde obsesif
kompulsif bozukluğun kendini dini biçimlerde daha çok göstermesi olasıdır. Böyle
bir toplum yapısının olduğu ortaçağ Avrupa’sında 1467’de Alman iki rahibin
yazdığı ve şeytanlar tarafından büyülenmiş olanların alametlerinin belirtildiği
“Malleus Maleficarum” (Şeytanın Çekici) adlı kitapta obsesyonlar ve
kompulsiyonlar şeytan tarafından ele geçirilme olarak tanımlanmıştır.[46]
Bu
yaklaşımda katı, dogmatik, hoşgörüden yoksun din anlayışının yansımaları
görülmektedir. Ayrıca yine Hıristiyanlık dünyasında 1600’lü yıllarda yazılmış
bazı dini metinlerde aşırı dini şüphelerden ve “scrupulosity” ifadesiyle dini
obsesif kompulsif bozukluktan bahsedilmiştir.
İslam dünyasında ise bu hastalık, “vesvese” (وسوسة) terimiyle karşılanmıştır. Bazı
İslam alimlerinin vesvesenin tanımı kaynağı bu hastalıktan kurtulma yolları ile
ilgili görüşleri mevcuttur.[4]
Obsesif - Kompulsif Bozukluk (OKB)
Obsesif-Kompulsif Bozukluk (ing. Obsessive-Compulsive Disorder), zihinde istem-dışı olarak beliren ve kişide
rahatsızlık ve sıkıntı uyandıran obsesyonlar ile bu obsesyonların ortaya
çıkardığı kaygıyı azaltmak için istemli olarak belirli ritüeller şeklinde
sergilenen zihinsel ya da davranışsal tepkiler olan kompulsiyonların eşlik
ettiği kaygı bozukluğudur.[7]
Dini İçerikli Obsesyon
Obsesyon, bireyin zihnine istemsiz bir şekilde gelen ve uygunsuz olarak
nitelendirilen, çoğu zaman anlamsız kabul edilen, bireyin kendisine rahatsızlık
verdiği ve anksiyete yarattığı halde bilinçli çaba ile bundan kendini
kurtaramadığı, yineleyen, ısrarlı, zorlayıcı, benliğe yabancı, takınak,
musallat, düşünce, dürtü, söz ya da imgeleri, kronik ruhsal bozuklukları ifade
eder.
Çevreden kan, tükürük, mikrop, kir bulaşması ya da kişinin çevreye kir
bulaştırması, kontrolünü kaybetme ve saldırgan davranışta bulunma korkusu,
tekrarlayan ve kontrol edilemeyen cinsel düşünceler, dinî ya da ahlakî
değerlerle aşırı uğraşma v.b. Gibi bireyin kendi zihinsel çıkarımları olarak
kabul ettiği ancak bireyin benliğini ve günlük yaşantısını negatif yönde ve
derinden etkilemesi nedeniyle kurtulmaya ya da bastırmaya çabaladığı ısrarlı
aynı zamanda tekrar eden dürtü bozuklukları ve takıntılar obsesyona örnek teşkil
ederler.
Dinî içerikli obsesif-kompulsif davranış bozuklukları da OKB kategorisinde
bir alt başlık şeklinde değerlendirilebilir. Normal günlük hayatta ortaya çıkan
takıntılı (obsesif kompulsif) davranışların, kişinin inanç ve ibadet alanlarında
tezahür etmesiyle belirirler.
Evham, vesvese olarak da adlandırılabilen söz
konusu takıntılar, diğer takıntılarda da olduğu gibi bireyin yaşam kalitesine,
özellikle de ibadet hayatına olumsuz yönde etki eden “dini içerikli obsesif
kompulsif bozukluk”, belirli bir dine ya da inanç sistemine mensup kişilerin
zihinlerinde istemsiz ve yineleyen bir şekilde inançlarına bağlı olduğu din ya
da inanç sisteminin öğretilerine ters düşen birtakım düşüncelerin (obsesyon)
uyanması ve bunun sonucunda bu düşüncelerin etkisini azaltmak ve bunları telafi
etmek amacıyla dini birtakım davranışlarda (kompulsiyon) bulunulması şeklinde
kendini gösteren bir bozukluk türünü ifade eder[2]
Tarihte ilk semptomlarına Saul’de rastladığımız dini içerikli obsesyon;
kendiliğinden bilinç alanına giren, yineleyici, sıkıntı yaratan; Tanrı, şeytan
ve günah gibi dini kavramlarla ilgili düşünce, dürtü ya da imajlardan oluşur.[8]
Genel olarak Müslüman örneklemin % 42’sinde görülen dini içerikli obsesyonun,
nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’de de [9] en fazla rastlanılan
obsesyon türlerinden biri olması, özellikle dindar bireylerin dini içerikli
obsesyonları yaşama ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu göstermektedir.[10][6]
Obsesif-Kompulsif Bozukluğun dinî / ahlâkî içerikli türü, İngilizce literatürde “Scrupulosity”
(titizlik / vicdanlılık) kavramı ile karşılanır.[11][7]
“Scrupulosity”, Latincede küçük sert taş anlamına gelen “scrupulum”
kelimesinden türemiştir. Kelimenin Latincedeki bir diğer karşılığı 1.3 grama
denk gelen küçük bir ağırlık birimidir. Bundan dolayı bu kelimeden türetilen
“scrupulous”, en küçük ayrıntıları bile kaçırmayacak biçimde aşırı vicdanlı ve
titiz kimse anlamına gelmektedir. Sözlüklerde “scruple” kelimesi, davranışı
engelleyen etik bir itiraz, “scrupulosity” ise aşırı vicdanlılık olarak
tanımlanmaktadır.[7]
Kültürümüzde ise “scrupolsity”nin, ilk akla gelecek olan “vesvese” kavramı
ile ikame edilmeye çalışması doğru olmayacaktır. Çünkü İslam kültüründe
“vesvese” tabiri, sadece dini içerikli girici düşünce ve aşırı eylemler için
değil tüm girici düşünce türleri için kullanılır.[12][7]
Dini içerikli obsesyon genellikle dindar bireylerde ortaya çıkan psikolojik
bir rahatsızlıktır. Farklı dini yönelime sahip olan bireylerin; psikolojik
rahatsızlıklardan farklı düzeylerde etkilendikleri de bilinmektedir.[13]
Çok çeşitli şekillerde zuhur edebilen takıntılı davranışların dinî uygulama,
ritüel ve yaşantıyla alakalı olan türleri, dinî içerikli obsesyon ve
kompulsiyonlar olarak karşımıza çıkmakta, muhatabı olan bireyin ferdi, ailevi ve
sosyal hayatını olumsuz etkilemekte olup, dindar bir kul olarak Yüce Allah’a
yaklaşma çabası ekseninde kendini ibadetlerine adama ve bu ibadetleri de mümkün
olduğunca hatalardan uzak işleme gayreti içerisinde olan; ancak bu
mükemmeliyetçi düşünce tarzını saplantı haline getirmek neticesinde bedenen ve
ruhen yorgunluk, ibadetler ve hazırlık aşamalarında tatminsizlik, hatalardan
veya eksikliklerden kurtulamama düşüncesi, istemsizce tezahür eden Yaratıcı ve
peygamber konularının sorgulanması hatta inkar edilme düşüncesi, dinsel
inanışlarla ilgili kaygılar, dinî içerikli kötü sözler söyleme ve bu tür
söylemlerden dolayı cezalandırılma endişesi, kutsal değerlere karşı hakaret
düşüncesi, Allah tarafından affedilmeme kaygısı şeklinde ortaya çıkabilen, dinen
ve ahlâken kabul edilemez gözüken bu istemsiz davranış ve düşüncelerini “dinî
obsesyon”, saplantılı bu davranışlardan kurtulma çabalarına karşın, davranışlar
daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz bir yapı arz eder hale gelmesi, dolayısıyla
bireyin hem günlük yaşantısını hem de dinî yaşantısını önemli ölçüde olumsuz
etkileme şeklini ise “dinî kompulsiyon” olarak adlandırabilmek mümkündür.[2]
Genellikle yoğun dindar davranışlarla tezahür ettiği bilinen dini içerikli
obsesyon, Amerikan Psikoloji Derneği tarafından psikolojik bir bozukluk olarak
tanımlanmakta ve “bireyin zihninde istem dışı olarak birdenbire beliren ve
bireyde sıkıntı yaratan yineleyici düşünce, imge ya da dürtüler’ ile karakterize
etmektedir.[14] Dini inançları yoğun yaşayan toplumlarda ortaya çıktığı bilinen
ve “öldürmeyen ruh kanseri” [15] olarak da tanımlanabilecek olan dini içerikli
obsesyon, dindar bireyin kendisinde yoğun sıkıntı yaratan dini içerikli
takıntılı düşüncelerden kendini alıkoyamaması olarak da açıklanabilir.[6]
Türkiye’de görülme sıklığı değerlendirildiğinde ise tüm obsesyon türleri
arasında dördüncü sırada yer aldığı [10] bilinen dini içerikli obsesyonlar, akla
istemsiz olarak Allah’a karşı günahkâr bir eylemde bulunulduğuna dair
düşüncelerin ya da zihinsel görüntülerin gelmesi sonucu özellikle dindar
bireylerde ‘Yaratıcı korkusu’ ya da ‘günah olan şeyleri yapma korkusu’ gibi temalar
etrafında oluşmaktadır. Yaratıcı korkusunda birey; çoğunlukla dini ibadetler
sırasında ya da dini yerlerde, Yaratıcı’ya ya da diğer kutsal şeylere karşı küfür
veya saygısızlıkta bulunduğuna dair şüphe taşımaktadır. Birey, aslında
Yaratıcı’ya
küfretmek istemediği ya da saygısızlıkta bulunmadığı gibi bunu uygulamada da
göstermez. Ancak zihninden geçen düşünceleri uzaklaştırmaya çalıştığı halde buna
engel olamamakta; üstelik bu çaba sonucunda düşünceler zihnini daha çok
sarmaktadır.[6]
Bir diğer dini içerikli obsesyon niteliği kazanabilen günah işleme korkusunda
ise dindar birey, zihninde birdenbire ortaya çıkan bu düşünceleri gerçekleştirme
ihtimalinden çok büyük korku duymakta ve bu korku patolojik bir durum haline
dönüşerek bireyin Allah ile ilişkisinin bozulduğu, kötü bir insan olduğu, dini
gerekliliklere uymadığı gibi endişeleri saplantılı olarak düşünmesine neden
olmaktadır.[16]
Esasen çalışmalarda; dine aşırı düşkünlükten kaynaklandığı bilinen Yaratıcı
korkusu ya da günah işleme korkusu durumlarının patolojik bir obsesyonun
belirtisi de olmayabileceği yani sağlıklı bir Yaratıcı korkusu ya da günah işleme
korkusunun da olabileceği belirtilmiştir. Patolojik bir hal alarak obsesyona
dönüşen korkuların ise dine aşırı ilgiden değil saplantılı kişilikten
kaynaklandığı belirtilmiştir. [17][6]
Dini nitelikli obsesyonlar konusunda bir fikir vermesi açısından şu örneği
aktarmayı uygun görüyoruz:
Ebu’l-Vefâ b. Akîl’e gelen bir kişi, gusül abdesti
alırken defalarca suyun içerisine daldığını, buna rağmen guslünün sahih olup
olmadığı konusunda şüpheye düştüğünü ifade ederek guslünün sahih olup olmadığına
sorar. İbn Akîl de; “Namaz yükümlüğü senden sâkıt oldu, haydi git!” der. Adamın
namaz yükümlüğünün kendisinden nasıl düşebileceğini sorması üzerine de İbn Akîl,
Resulullah’ın, akıl hastası, uykudaki şahıs ve çocukların dinî emirlerin
muhatabı olmadıklarını ve bunlardan yükümlülüğün kaldırıldığını ifade eden
hadisini delil getirerek, defalarca suya dalan, buna rağmen guslünün olup
olmadığında, suyun vücudunu ıslatıp ıslatmadığında kuşku ve tereddüde düşen bir
şahsın ancak akıl hastası olacağını ve böyle bir şahsın da yükümlü olmayacağını
dile getirir.[18][19]
Kısaca dinî OKB, obsesif dini şüpheler, kutsal değerlere karşı hakaret içerikli
düşünce ve imajlar, kompulsif biçimde yapılan “dini” ritüeller, onay arayıcı
davranış ve kaçınmaları içerir.[20]
Obsesyon türleri, günaha girmiş olup olmamakla ilgili şüphe, farkında olmadan
ahlaksızca davranış içinde olmak, dürtülerinin kontrolden çıkıp günaha gireceği
endişesi, iman ve Yaratıcı’ya bağlılıkla ilgili şüpheler, ibadetlerin kabul
olmayacağına dair endişe, cehenneme gitme korkusu, kutsal değerlere karşı
hakaret içeren düşünce ya da imajlarken, kompulsiyonlar daha çok aşırı düzeyde
ibadet, dua, tövbe, zikir, temizlik; bu davranışları “mükemmel” olduğuna ikna
olana kadar tekrar etme, dini sorumlulukları tam yapıp yapmadığından emin olmak
ya da günahkar olup olmadığını ya da cehenneme gidip gitmeyeceğini netleştirmek
için onay arayıcı davranış olarak sorma teyit ettirme; kendini cezalandırıcı
davranışlarda bulunma, Ateizm vs. gibi dine zarar verebileceğini düşündüğü
konulardan, çağrıştıran kişi ve mekanlardan kaçınma zihinsel olarak Tanrı ile
anlaşma yapmadır.[20][21][7]
Eldeki çalışmalar semptom türlerine dair şu örnekleri ifade etmektedir: [7]
Dini Obsesyonlar
Dini obsesyonlar, dini konularda istemsiz bir biçimde zihne giren, Yaratıcı’ya ve
diğer dini öğelere karşı kuşku, küfür, saygısızlık içeren, kişide sıkıntı
ve anksiyete meydana getiren, bireye yabancı, tekrarlayıcı, düşünce,
içtepi ya da imgelerdir.[10] Dini obsesyonlar genellikle dindar kimselerde
günah sayılan düşüncelerin zihne gelmesiyle oluşmaktadır. Diğer
obsesyonlardan tek farkı dini alanda ortaya çıkması, dini konularla ilgili
olmasıdır. Yoksa özellikler bakımından diğer obsesyon türleriyle aralarında bir
fark yoktur.[4]
Başlıca dini obsesyonlar şunlardır:
- Allah’la (cc) ilgili cinsellik, şiddet, hakaret içeren düşünce ve
imajlar.
- Peygamber (s.a.v.) ya da önemli bir dini figür ile ilgili cinsellik,
şiddet, hakaret içeren düşünce ve imajlar.
- Temel itikâdî konulara dair şüpheler.
- “Allah var mı; yok mu?”, “Ahiret var mı”, “Sorgu-hesap var mı?”, “Allah adilse
neden dünya böyle?” sorgulaması.
- “Ya günah işlediysem, ya farkında olmadan günaha girdiysem.” şeklinde abdestin,
gusül abdestinin, taharetin yanlış ya da eksik alındığını düşünme.
- Üzerinin kirli olduğunu düşünerek ibadetin kabul olmayacağını düşünme.
- İç çamaşırının temizliği ile ilgili şüphe duyup abdestinin ve namazının
olmayacağını düşünme (istibranın tam olmaması).
- Herhangi bir ibadet esnasında akla, hayale ve kalbe kötü düşünceler
gelmesi, ahlaksız kelimeler gelmesi, erotik ve pornografik görüntüler
gelmesi, küfür etme düşüncesi gelmesi, namazı kabul olmamış gibi düşünmek ya
da yapılan ibadetlerin eksik kaldığının düşünülmesi.[7]
Dini Kompulsiyonlar (Tekrarlayan Davranışlar)
Kompülsiyon, obsesyonların etkisini azaltmak ve rahatsız edici düşüncelerden
kaynaklanan kaygı durumundan kurtulmak ya da kaygıyı azaltmak için bireyin
sergilemiş olduğu, rahatlama gerçekleşene kadar devam eden davranışlar
demektir.[22]
Kompulsiyonlar, görünüşte bir amaca yönelik, kesin kuralları olan, istenç
dışı yineleyen davranışlar, mental ya da motor eylemlerdir. Ancak bu
davranışların hastaya kalıcı yararı olmaz, aksine hastayı yorgun düşürürler.
Obsesyonun oluşturduğu gerilim, kompulsiyonun yerine getirilmesi ile kısa süre
hafifletilmiş olur.[2]
Dini birtakım obsesyonların yarattığı kaygıyı ortadan kaldırmak için, içten
gelen dayanılmaz bir hisle, anlamsız olduğu bilindiği ve yapılmak istenmediği
halde yapılan, tekrarlayıcı, kalıplaşmış ve dini içerikli düşünsel ya da
davranışsal eylemlerdir. Dini kompulsiyonlar kısaca bazı dini eylemlerin
zorlanımlı ve sıkıntılı bir hale dönüşmesi olarak da ifade edilebilir.[4]
Başlıca dini kompulsiyonlar şunlardır:
- Aşırı ve uygunsuz şekilde tövbe etme kompulsiyonu (kişinin yanlış bir
şey yaptıklarını düşünerek ya da yanlış bir şey yapmasalar dahi yapmış
olduklarına inanarak sürekli tövbe etmesi).
- Kişinin obsesyonlarına ilişkin kaygısını azaltmak için kabul
olunmadığını düşünerek tekrar tekrar dua etmesi.
- Yapılan herhangi bir ibadetin kabul olmadığını düşünerek o ibadeti
tekrar yerine getirmek (örneğin tekrar oruç tutmak, namaz kılmak vb).
- Eksik ya da yanlış kıldığını düşünerek namazı tekrarlamak, rekatları
tekrarlamak, eksik ya da yanlış okuduğunu düşünerek namaz surelerini tekrar
tekrar okumak, namazın olup olmadığına karar veremediği için namaz sonunda
defalarca “sehiv secdesi” yapmak.
- Dini olarak güvendiği figürlerden sürekli, “imanlı olduğuna”, “günahkar
olmadığına” dair onay olmak.
- Dini obsesyona karşı dini olmayan davranışlarda bulunmak (şarkı söyleme,
dini olarak doğru olduğu düşünülen nesnelere karşı olumlu davranışlarda
bulunma, yanlış olduğunu düşündüklerine zihninde ya da davranışlar olarak
olumsuz davranışlarda bulunma).[7]
Kaçınma Davranışları
- Namaz kılmayı bırakmak.
- Genel olarak tüm ibadet pratiklerinden uzaklaşmak.
- Dini vaaz, sohbet, ibadet edilen yerlerden uzak durmak.
- Ateizm, deizm, evrim vs. gibi konuların bulunduğu ortamlardan kaçınmak.
- Cinsellik ve şiddet üzerine konuşmaktan kaçınmak [7]

Vesvese
Vesvese
Vesvesenin sözlük anlamı fısıltı, hışırtı gibi gizli ses; kalpte meydana
gelen şüphe, tereddüt, vehim, kuruntu, iç üzüntüsü, nefis ve şeytanın meydana
getirdiği iç karışıklığıdır. Zıddı tereddütsüz, kararlı, emin ve azimli olmak
demektir.[23]
Fıkıh terminolojisinde vesveseye lügat anlamına yakın anlamlar verilmiştir.
Bu tarifleri şöyle sıralayabiliriz:
- İç konuşması (hadîsü’n-nefs) anlamında.
- Şeytanın insanın kalbine ilkâ ettiği fikirler anlamında.
- İhtiyatlı davranma ve verada aşırılık nedeniyle kişinin, bir fiili
defalarca tekrarlaması, işi akıl sağlığını bozacak dereceye kadar götürmesi.
- Akıl sağlığının bozulmuş olması nedeniyle konuşmaların düzensiz
(saçma-mantıksız) olma hali.[24]
Kurân-ı Kerîm’de genel olarak vesvese kelimesi şeytanın insanı kötülüklere
teşvik etmesi ve bu şekilde insanın kalbine fısıldaması anlamında
kullanılmaktadır.[25][26] Ancak Kurân-ı Kerîm’de insana sadece şeytanın vesvese
vermediği, kendi nefsinin de insana vesvese verdiğinden söz edilmektedir: [30]
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ
“Andolsun ki insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte
olduğunu biliriz” (Kaf Suresi, 50/16)
Bu ayette geçen vesvese kelimesi ile ilgili müfessirler azim ve karar
mertebesine gelmemiş içten geçen kararsız düşüncelerdir ve Allah bunları dahi
bilse de insan bunlardan sorumlu tutulmaz demektedirler.[27] Nas sûresinin
tefsirinde Ebu Hayyan, vesvese veren aynı zamanda nefsin yasaklanmış arzularıdır
demektedir.[28] Bu görüş, psikanalistlerin bastırılmış arzuların obsesyonlara
neden olacağı görüşünü destekler niteliktedir.
Resulullah’ın hadislerinde de vesvese konusuna değinilmektedir. Ashabdan
bazı kimseler Resulullah’a gelip kalplerinden söylemeyi bile büyük günah
sayacakları bazı şeyler geçtiğini söyleyerek imanla ilgili konulardaki
vesveselerini dile getirdiklerinde, Resulullah, bunun imanın ta kendisi olduğunu
ifade etmiştir. Hadis alimleri, bu hadisin yorumunda imanın ta kendisi olan
şeyin vesvese olmadığını, kalpten geçen vesveseleri, hatta onları anmayı bile
büyük bir günah sayarak korkmanın şüphe götürmez bir imanın göstergesi olduğunu
belirtmişlerdir.[29][30]
İbn Sina’ya göre “vesvas” (وسواس), vesvese veren düşüncedir. Bu da hayvansal nefsi
kullanmaya geçişi, sonra da hareketi aksine oluşu cihetiyle hayal gücüdür. Zira
nefsin asıl vechesi ayırıcı prensipleredir. Hayal edici güç onu madde ve
ilişkileriyle meşgul olmaya doğru tuttuğu zaman o güç tersine hareket etmiş
olur.[31] Beydavi de vesvese verenin vehim kuvveti olduğunu belirtmiştir.[32]
Gazali, vesvesenin çeşitli türleri olduğunu bildirmektedir. Bunlardan ilki
şeytanın insanın kalbine birtakım yanlış düşünceleri sokması ve kişiyi hak
yoldan alıkoymaya çalışması şeklindedir. İkincisi yine şeytanın insandaki
şehveti harekete geçirmeye çalışması biçimindedir. Üçüncüsü ise zihne gelip
insana galip olan bazı hatıralar ve düşüncelerdir. Gazali, bu tür düşüncelerin
Allah’ı zikretmekle birlikte bulunabileceğini bildirmektedir. Ona göre sanki bu
iki düşünce kalbin ayrı ayrı iki yerinde durmaktadırlar.
Gazali’ye göre bu tür vesvesenin hiç hatıra gelmeyecek şekilde tamamen yok
edilmesi çok zordur. Şeytan, insana önce günahlar kanalıyla sokulur. Eğer
başaramazsa bu kez nasihat yönünden yaklaşıp kendisini bidata düşürür. Bu kez de
muvaffak olamazsa güçlük çıkarmaya aşırı davranmaya yöneltir ve haram olmayan
şeyleri haram saydırtır. Eğer kişi buna da yanaşmazsa bu defa da abdestiyle
namazında kuşkuya düşürür. [33][30]
Kişi, saplantılarının aklına gelmemesi ya da zorlantılı hareketleri yapmamak
için kendini zorlar; fakat zorlandıkça istenmeyen düşünceler yine gelir,
istenmeyen hareketler tekrar tekrar yapılır.
Vesveseli kişi, çoğu zaman dıştan fark edilmez. Kişi, kendisiyle savaş
halindedir. Kimseye derdini anlatamaz. Herkes, “Bırak bu saçma sapan düşünceleri!”
der. Zaten vesveseli kişi de bu düşüncelerin saçmalık, mantıksızlık olduğunu
bilir. Fakat elinde değildir, kovmakla gitmezler. Bu musallat fikir ya da
davranışları denetleme, engelleme ve önleme imkanı bulamaz. Bunları dürtüsel
olarak sürdürür. Günün büyük bölümünü basmakalıp, tekdüze, kalıplaşmış, zorunlu
hareketleri yapmakla geçirir. Tabiatıyla bu durum hastanın başarısını,
üreticiliğini, uyumunu bozar. [24]
İslam literatüründe iki tür vesveseden söz edilmektedir. Birincisi şeytanın
kötülüğe günaha sevk etmek için insanların zihinlerine verdiği düşüncelerdir.
İslam’a göre bu şeytanın insanları doğru yoldan saptırma çabasının bir ürünüdür.
İkincisi ise marazi bir duruma işaret eden, hiçbir akli delile dayanmayan,
insanın zihnini istila eden düşünceler, hatıralar, kuruntulardır ki bu
çalışmanın konu alanına giren vesveseler de bu tür vesveselerdir.
Zihne aniden, bireye yabancı bir biçimde giren ve zihinden uzaklaştırma
çabalarının sonuçsuz kaldığı, İslami literatürde vesvese diye tanımlanan bu
düşüncelerin dini obsesif kompulsif bozukluğun dini obsesyonlar kısmına karşılık
geldiği söylenebilir.[34]
Ancak İslami literatürde dini kompulsiyonlara karşılık gelebilecek bir terime
rastlanmamıştır. Bunda obsesyonların farklı dinlere ve kişilere göre
çeşitliliğinin fazla olması, obsesyonların kompulsiyonlara da kaynaklık eden
asıl öğe olması, kompulsiyonların ise dini olmayan kompulsiyonlardan çok farklı
olmaksızın genellikle belirli ritüelleri tekrar biçiminde ortaya çıkmalarının
etkili olduğu söylenebilir. İslami literatürde kompulsiyonlar için ayrı bir
terim kullanılmayıp, dini obsesif kompulsif bozukluk iki öğeyi de içeren bir
biçimde vesvese hastalığı olarak isimlendirilmiştir. [30]

Vesvesenin Özellikleri
- Vesvese, Şeytanın yanında nefisten de kaynaklanır.
- Fiil gerçekleşmeden önce kalbe gelen vesvese arzuları harekete geçirir.
Bu arzular da tasarlamak manasındaki azmi, azim de uzuvları tahrik eden
niyeti harekete geçirir.
- Vesvese, şeytanın bir işi bozmak gayesiyle girişimde bulunması, kötülüğü
teşvik ederek insanların arasını bozmak için söz söylemesi, bozgunculuk için
faaliyet göstermesi, farklı mizaçlar enjekte etmesi, içgüdüsel temayülleri
fıtrata sokması, gıdıklaması ve günahları süslemekle kalbi dürtmesidir.
- Vesvese, çok gizli işaret ve bir o kadar da gizli bir sesle, bazen de
rüya yoluyla müminleri üzüntüye boğmak için şeytan tarafından yapılan bir
çeşit kulistir.
- Vesvese, şeytan tarafından dışarıdan yapılan bir müdahale, psikolojik
bir etkileşim ve bir çeşit kafa karıştırma yoluyla hak ile batılı karıştırıp
batılı hak sûretinde göstermektir.
- Vesvese; necaset, leş ve pisliğin rahatsızlık vermesi gibi müminleri
rahatsız etmektedir.
- Vesvese, şeytanın ifade ettiği bir yalan ve uydurduğu bir iftiradır.
- Şeytan vesvese yoluyla lezzet duyulan ve sevilen şeyleri yem olarak
kullanarak nefsi, çölde kaybolmuş biri gibi şaşkın hale getirip tereddüt
içinde bırakmaktadır.
- Vesvese, yalan kuruntularla gerçekleşen bir saptırma, rüşdün ve
olgunluğun zıddı olan bir sefahet ve azdırmadır.
- Vesvese, bir çeşit şeytan çarpması sonucu insana gelen hayal, kızgınlık,
korku ve aldatma sebebiyle hem dinin hem de aklın gerektirdiği yoldan sapma
ve ayağın kaymasıdır.
- Vesvese, şeytan tarafından çeşitli hilelerle kurulmuş ve bozgunculuk
gayesi güden bir aldatma ve tuzaktır.
- Vesvese şeytanın bir fitnesi olarak; bir kandırma, gönül çelme, pusu
kurarak yol kesme, aklı karıştırıp ahlakı bozma, cezaya müstahak olmaya
sebep olmadır.
- Vesvese bir imtihan olarak belâ ve mihnettir.
- Vesvese gam ve hüzün sebebidir.
- Vesvese, nefsin ve şeytanın bir şeyi süsleyerek güzel göstermeleri
sonucunda, nefsin çok fazla arzuladığı şeyleri, kötü de olsa iyi, zor da
olsa kolay görmesi ve razı olmasıdır.
- Vesvese, boyun eğdirmek ve fazlaca arzulatmak, korku ve arzular arasında
bocalarken cesaretlendirmektir.
- Vesvese, tahakküm altına alıp gütmek süratli bir şekilde idare etmek,
gönülleri çelmek, galip gelmek ve şeriatın sınırlarından çıkarmaktır.
- Vesvese, şeytan tarafından kalbe atılan bir korkutmadır.
- Vesvese, kötülükleri yaptırmak için ahireti ve azabı unutturmaktır.
- Vesvese, tahrik etmek, rahatsız etmek, isyan ettirmek, iğvâ ile
kandırmak, küfre ve sapıklığa sürükleyerek cehenneme girmesine vesile
olmaktır.[35]

Vesveseden Kurtuluş Yolları
Vesvese, adeta musibete benzeyen manevi bir hastalıktır; büyük görülürse
büyük olur; küçük görülürse küçülür, kaybolur gider. Ona ehemmiyet verdikçe
şişer, dal budak salar, insanın bütün zihnini ve alemini kaplar. Önem verilmezse
söner gider, hiçbir etkisi kalmaz. Vesveseden korkulursa insana zarar verir,
korkulmazsa zarar veremez. Vesvesenin mahiyeti bilinirse kaybolur, fakat
mahiyeti bilinmezse kalbe yerleşir ve etkisini gösterir. Ondan korkulursa,
ağırlaşır ve psikolojik olarak insanı hasta eder. Korkulmazsa hafifeşir ve gizli
kalır, zararı olmaz.
Başka misaller vermek gerekirse; vesvese musibeti, insana musallat olan arıya
benzer, onunla meşgul olunursa insana saldırır, lakayt kalınırsa bırakır gider.
Bu bakımdan vesvese geldiği zaman onunla zihnen hiç meşgul olmamak, yani o
vesvese üzerinde durmamak gerekir, o zaman hiçbir şekilde zarar veremez. Çünkü
bu tür düşünceler, irade dışı gelen ve çoğunlukla da kişinin inancına ters olan
düşüncelerdir.
İnsanın hayal dünyası, bir aynaya benzer, orada bir çok manzaralar ve
tasvirler meydana gelir. Fakat, aynada temessül eden ateşin insanı yakmadığı,
necasetin kirletmediği ve kokusunun hissedilmediği, yılanın ısırmadığı gibi,
hayale gelen ve küfür ifade eden bir düşüncenin de hiçbir hükmü yoktur. Şeytanın
telkinleriyle insanın hayal aynasında meydana gelen kötü sûretler ve düşünceler
insanın kalbine bulaşmaz, dolayısıyla inancına da hiçbir zarar vermez. İnsanın
içindeki maddelerin dışarı çıkmadığı müddetçe abdesti bozmadığı ve bedeni
kirletmediği gibi, kalbin yanında bulunan lemme-i şeytaniden gelen kötü
hatıralar ve vesveseler de kalbe ve kalbin içindeki itikada zarar vermez.
Vesveseyi şeytan telkin eder, insan ise onun kalbinden geldiğini zanneder.
Halbuki kalbin böyle bir durumu kabul etmemesi gösteriyor ki, o kalpten
değildir. Dolayısıyla insanın iradesi ve ihtiyarı haricinde, hayaline gelen bu
tasvirlerin hiçbir hükmü yoktur. İmana da bir zararı olmaz. Zarar, sadece onun
menfi etkisini düşünmek ve bu düşünce ile zarara düşmektir. Şayet Resulullah’ın sünneti dairesinde hareket edilir ve şeytanın vesvesesine kıymet
verilmezse, hayale gelen ve o huzura uygun olmayan kötü hatıralarla meşgul
olunmaz ise vesvesenin hiçbir etkisi olmaz. Bu nedenle vesvesenin mahiyeti iyi
bilinirse kaybolur, kökü kesilir. Ancak mahiyeti bilinmez ise cehalet onu davet
eder ve insana hücum eder.[36]
İtikadi Konularda Şüpheye Düşme
Dini obsesyonların en yaygın biçimlerinden biri de “Allah var mı yok mu”
sorusunu bir türlü zihinden uzaklaştıramamaktır. Ahiret, peygamberler vb. diğer itikâdî konularda da benzer düşünceler bu kişilerin zihnine gelebilmektedir.
Bu,
bir inanç sorgulaması değildir. Bu kişilerin dini konulardaki inançları tamdır.
Ancak yine de böyle obsesyonları olan kimseler, sadece zihne gelen varsayım
halindeki düşünceyi aklen tasdik edip kabul etmiş gibi görmekte ve imana zarar
veren bir şüphe olarak değerlendirmektedirler. Böyle obsesyonları olan kimseler
kendilerini küfrün eşiğinde zayıf imanlı kimseler olarak görmektedirler,
bazıları da tamamen imanlarını kaybettiklerine inanır. Konuyla ilgili bir vaka
örneğinde İstanbul’dan bir hasta şunları söylemektedir:
... Sıkıntılı bir anımda tuvalete girmiştim. Sıkıntım daha da artmaya
başladı. İçimden bir ses “Allah yok, Hz. Muhammed peygamber değil diyor” ve beni
bunu tasdik etmem için zorluyordu. Dayanmaya çalıştım, ama bir el ya da pençe
kalbimi sıktıkça sıkıyordu. Tuvalette olduğum için Allah’ı anmak istemiyordum.
Yani dua edemiyordum, sure okuyamıyordum. Fakat öyle bir an geldi ki, dayanacak
gücüm kalmadı. İşte o anda kalbimden, “Allah’ım beni şeytanın eline bırakma”
diye bir ifade geçti. O ana kadar kalbimi sıkan o elin kalbimin üzerinden
kalktığını hissetmeye başladım.
Başka bir zaman akşam arkadaşlarla Alevilik üzerine tartışmıştık. Çok
sinirlenmiştim. Biraz da ileri gitmiştim. O gece bir rüya gördüm. Daha doğrusu
rüya da değildi. Uyku ve uyanıklık ikisi arası bir şeydi. İçimden bir ses ”
Rabbim Ali” deyip duruyordu. Tasdik etmem için beni de zorluyordu. Bir süre
dayandım. Fakat beni sıktıkça sıkıyordu. Uyanmak istiyordum, uyanamıyordum.
Dayanamayacağım bir an gelince, “Rabbim Allah!” dedim ve uyandım, çok
rahatlamıştım.[37]
Yukarıda verilen vaka örneğinde hastanın obsesyonlarıyla dini olarak başa
çıkmaya çalıştığı gözlemlenmektedir. Ancak uzmanlar devamlı obsesyonları olan
kişilerin, zihinlerinden geçen düşünceleri engellemeye ve bu düşüncelerin aksini
düşünmeye çalıştıkça obsesyonların zihne daha çok hücum edeceğini
belirtmektedirler. Bu nedenle hastanın obsesyonlarını bertaraf etmek için
kullandığı bu yöntemin uzun vadede çözüm olmayacağı, hastanın obsesyonlarının
her an geri gelebileceği söylenebilir. Konuyla ilgili bir başka vaka örneği ise
şu şekildedir:
... Ben İslamiyet’ten haberdar olan iyi bir ailede büyüdüm. İslami
bilgilerden ve İslami şuurdan mahrum bırakılmadım. Şeriatın nasıl bir nizam
olduğunu ve biz gençlerin bu uğurda nasıl çalışmamız icap ettiğini irtibatta
bulunduğum hoca ve arkadaşlardan öğrendim. Halen devam etmekte bulunduğum
lisede, İslamiyet’ten habersiz ya da körü körüne ona düşman olan arkadaşlarıma
bildiklerimi aktarmaktayım. Fakat son zamanlarda Şeytan ve nefis müstesna hiçbir
baskı olmadığı halde, Allah’ın varlığı hususunda şüpheye düşmeye başladım.
Önceleri zayıf olan bu şüphe, gitgide beni rahatsız etmeye başladı. Örneğin
namaz içinde: “Biz namaz kılıyoruz, ama ya Allah yoksa bu hareketimiz boşuna
değil mi?” ya da oruç tutarken “ya Allah yoksa” şeklinde bir düşünce bütün
benliğimi sarıyor. O kadar ki bundan kurtulmak ve sıyrılmak mümkün olmuyor.
Mahlukat hakkında tefekkür etmeyi denedim fakat muvaffak olamadım.[37]
Günah Sayılan Şeyleri Yapma Korkusu
Bu obsesyonlarda söz konusu olan haramın çekiciliğine kapılmak değildir.
Örneğin kişi cinsel arzularına mağlup olup zina yapma isteği duymaz. Aksine
zihninde aniden beliriveren bu düşünceleri gerçekleştirmekten çok büyük korku
duyar. Camide kalkıp kürsü duvarını kirletmek, Kuran sayfalarını çiğnemek, namaz
sırasında kötü anlamlı el hareketleri yapmak, kilise koridorunda çıplak yürümek
bu tür obsesyonlar arasında gösterilebilir.[38][39]
Günahkar Olma ve Farkında Olmadan Günah İşlemiş Olma Düşüncesi
Bu obsesyon türü kişinin zihninden geçirdiği dini açıdan sakıncalı birtakım
fiilleri yapmış olduğunu düşünmesi ya da farkında olmadan bazı günahlar işlemiş
olabileceği düşünceleri ile kendini gösterir. ya da bu kişiler genel bir
günahkarlık hissi duyarlar. Yaptıkları her işte günah işlemiş olacakları
düşüncesine kapılmaktadırlar. Böyle hastalar zaman zaman dinin yasak saydığı
değil de kendi kendilerine günah ilan ettikleri birtakım eylemlerden titizlikle
kaçınırlar. Örneğin bu kişiler tuvalete girmekten ya da eşleriyle cinsel
ilişkiden sakınabilmektedirler. [39]
İbadetler Esnasında Görülen Obsesyonlar
İslam toplumlarında başta namaz olmak üzere oruç, hac gibi ibadetlerde dini
obsesyonlara rastlanmaktadır. Bu obsesyonlar namaz esnasında akla erotik
düşüncelerin gelmesi, oruçluyken durup dururken cinsel boşalmanın olması
korkusu, yine oruç tutarken Allah’ın olmadığı düşüncesinin zihne gelmesi ve hac
ibadetini yerine getirirken gözün önünde müstehcen sahnelerin belirmesi gibi
biçimlerde ortaya çıkabilmektedir.
Konuyla ilgili bir vaka örneği şöyledir:
... Askerliğim sırasında çok mukaddes mefhumlara dair o mefhumlara
yakışmayacak mülahazalar şeklinde vesveselere maruz kaldım. Kitaplardaki vesvese
ile ilgili bahisleri bilmemin bir faydası yoktu. Namaz kılmak istediğim zaman
hemen o mukaddes mefhumlarla ilgili çağrışımlar ruhumu sarıyordu. Çok defa
içimden namazdan kaçmak geçiyordu. Ve bu arada duayı hiç bırakmadım. Gece gündüz
bu durumdan kurtarması için Rabbime dua ettim. Izdırabını tek başıma çekmek
zorunda kaldığım bir illetti. Başkasına açılmam mümkün değildi. Bu durum altı ay
kadar sürdü. [39]
Başka bir vaka örneği şöyledir:
... Namaza yeni başladığım günlerdi. Namaz esnasında aklıma klozet taşından
tutun da sevmediğim bazı kimselerin kabirlerine ve hatta müstehcen manzaralara
dek her şey geliyordu. Namaz kılarken çok günaha girdiğimi düşünmeye başladım.
Öyle ki namaz kılmıyorken bu kadar günaha girmiyordum diye düşünüyordum. Oysa
çok kötü bir hayatım olmuştu. Bazen öyle anlar oldu ki, namaz kılarken namazı
terk etmeyi ve bir daha kılmamak üzere bırakmayı düşündüm. Yine böyle zor bir
anda namazı terk etmek üzereyken kendi kendime ”Sen ne yapıyorsun? Namaz kılmak
Allah’ın emri, namaza Allah’a kul olmak için başladın. Allah’a kul olmaktan vaz
mı geçeceksin? Madem ki Allah namaz kılmayı emretti, bu kıldığım namaz beni
cehenneme götürse dahi kılacağım” dedim. Ondan sonra kıldığım namaz tamamen
değişti. Aklıma gelen kötü düşüncelerden eser kalmamıştı.[39]
Yine konuyla ilgili bir vaka örneğini Neda Armaner, pisiko-patolojide dini belirtileri ele
aldığı kitabında şu şekilde anlatmıştır:
... Hasta 40 yaşlarında konuşması normal, üstü başı giyinişi muntazam bir
kadındır. İbadete yeni başladığını fakat huzurla namaz kılamadığını söyledi.
İbadetlerini iyi bir şekilde yapmak istediğini, fakat her namaza duruşunda
gözünün önüne çok kötü şehevi manzaralar geldiğini ifade etti. Gözünün önüne bu
manzaralar geldiği için ibadetinin makbul olmadığını, iyi kul olamadığını ancak
bu ruh halinden de bir türlü kurtulamadığını söyledi.[39]
Psikiyatrist Oğuz Tan 15 yaşlarındayken dini obsesyonları baş göstermiş bir
erkek hastasının durumunu şöyle anlatmaktadır:
... Hasta 15 yaşlarındayken namaza durduğu sırada gözünün önüne erotik
hayaller geliyordu. Önceleri çarçabuk bu sahneleri zihninden
uzaklaştırabiliyordu. Mükemmeliyetçilik peşinde koşan, yaptığı her işin kusursuz
olmasını isteyen biriydi. Bu yüzden dinin emirlerine harfiyen riayet etmek
istiyordu. Giderek önemli bir ibadet olan namazı huşu içinde kılmadığını
düşünmeye başladı. Namazı huşu içinde kılabilmenin yollarını araştırdı. Kitaplar
okudu, sohbetlere gitti, sorular sordu. Farz namazlarla yetinmedi, nafile
namazlar kıldı. Namaza ayırdığı vakit arttıkça, huşu içinde kılma arzusu
şiddetlendikçe, namazda gözünün önüne erotik hayaller gelmeye başladı. İçindeki
suçluluk ve utanç duyguları onu derin bir üzüntüye sürüklüyordu. Camiye
gittiğinde kapıdan içeriye girer girmez mabedin duvarlarında, mihrapta, minberde
de aynı hayalleri görüyordu. Hasta söz konusu hayallerden asla erotik bir haz
duymuyor tam aksine büyük bir azap içinde kıvranıyordu. Bir süre sonra cinsel
arzuların hafifletmek amacıyla sık sık oruç tutmaya başladı. Ancak ne yapsa
olmuyordu. Kendini zayıf imanlı, günahkar hatta sapık olarak gördükçe erotik
hayaller yoğunlaşıyordu. Derken hacca gitme imkanı buldu. Bu bir yeniden doğuş
olabilirdi. Ancak oralarda da aynı görüntüler gözünün önünden silinmediği için
kutsal mekanlarda acısı daha da arttı. Hacdan dönüşte hasta namazı tamamen
bıraktı. Namazı bırakınca erotik hayallerinden kurtuldu ancak bu defa da
obsesyonları farklı bir konuda devam etmeye başladı. Bu defa da ezan okunurken
kendini yakışıksız benzetmeler yapmaktan alıkoyamıyordu. Kendini evde ezan
sesinin en az duyulduğu odaya hapsetti. Ancak obsesyonlarından kurtulmak için
ibadetten uzaklaşması mutsuzluğunu daha da artırıyor üstelik obsesyonlarını da
azaltmıyordu. Nihayet içinden Allah’a küfretmeye başladı. İşte bu hasta için
obsesyonlarının en korkuncuydu. Zihninden inanılmaz küfürler geçiyor, tabi
küfrünün hemen ardından defalarca tövbe (kompulsiyon) ediyordu. Bütün günü
küfür-tövbe döngüsü içinde geçmeye başlamıştı. Hıçkırıklar içinde “imanımı
kaybettim” diyerek bize başvurdu. [39]
İbadetlerin yerine getirilme esnasında karşılaşılan obsesyonlar, namaz, oruç,
hac gibi ibadetlerin yerine getirildiği sırada akla gelen ve kişiyi rahatsız
eden, kişide suçluluk ve günahkârlık duygusu uyandıran, ibadetlerden alınacak
hazzı ortadan kaldırıcı mahiyette yineleyen, istem dışı, zorlantılı düşünceleri
içerir.
Namaz esnasında akla erotik düşüncelerin gelmesi, kılınan namazın
gereken şekilde kılınamadığı ya da sürekli olarak eksik kılmış olabileceği
düşüncesi ile çok fazla sayıda yinelenen rekâtlar ya da tekrar tekrar kılınan
vakit namazları, oruçluyken sebepsiz yere ihtilam olma vesvesesi, istemsizce
gelen oruca zarar verecek bir davranış sergileyip sergilemediğine dair vesvese
neticesinde sıkıntıya ve şüpheye düşme, herhangi bir ibadetle meşgul olunduğu
anda Allah’ın varlığı ve birliği hususlarında gelen irade dışı vesveseler, hac
ibadetini yerine getirirken ibadet huzurunu zedeleyen istem dışı uygunsuz
düşünce ve hayallerin göz önünde belirmesi ya da kutsal mekanlarda bulunulan
anlarda istemsiz ve dürtüsel küfür içeren düşüncelerin zihni meşgul etmesi,
imanî meselelerde kuşku şeklinde olabilmektedir.
Bu ve benzeri, bireyin elinde olmaksızın hatırına gelen ve zihninden
uzaklaştıramadığı, kurtulmaya çabaladıkça daha fazla nükseden, hatta bazen tüm
zihin dünyasını işgal eden istemsiz dürtüsel düşünce kalıpları, ibadetten
alınabilecek hazzı yok etmenin yanında, bireyleri ibadetlerinin kabulü
noktasında şüpheye düşmesine, yoğun bir kaygı ve suçluluk, günahkârlık
düşüncesini tetiklemesi sebebiyle bitkin düşürecek derecede daha fazla ibadet ve
tövbe etmeye sevk etmesi şeklinde gelişen kompulsif davranışlar sebebiyle hem
günlük hayatı hem de ibadet hayatını katlanılmaz hale getirecektir ki, dindar
bireylerde en sık rastlanan kompulsif davranışlardan birisi affedilmemiş olma
ihtimali ve günahkarlık neticesinde nükseden aralıksız ya da sık tekrar eden
tövbe etme kompulsiyonudur.[40]
Tedavi
Obsesif-Kompulsif Bozukluğunun davranışçı tedavisi 1970’lerden beri uygulanmakta, “ERP: exposure and
response prevention” (maruz bırakma ve tepki önleme) ismiyle, obsesyon ve
kompulsiyonlara dair klasik öğrenme teorisi üzerine kurulmuştur.[41] Davranışçı
modele göre, özünde korkutucu olmayan ve herkesin aklına gelebilecek düşünceler
(örneğin, mikrop kapma, hastalanma gibi), koşullanma yoluyla bireyde anksiyete
gibi duygularla bağlantılanmakta ve rahatsız edici özellikler (bu düşüncelerden
korkma) kazanmaktadırlar.
Bundan sonra bu tür düşüncelerin akla gelmesi artık
bireyde anksiyete oluşturacak ve birey anksiyetenin şiddetinden korunmak için
kaçma ya da kaçınma davranışları (düşünceyi akla getirmemeye çalışmak, eğer
düşünce kontrol edilemiyorsa kirli olduğunu düşündüğü yer/kişilerden uzak
durmak, kirli yerlere dokunmamak, mikrop aldığını düşünüyorsa yakınlarına
dokunmamak gibi) geliştirecektir.[42]
Geleneksel psikoterapi dini alanda ortaya çıkan ve dindar bireylerin dini
yaşantılarıyla iç içe geçmiş ruh sağlığı problemlerini çözmede yetersiz
kalmaktadır. Seküler psiko-terapinin teorisi ve uygulaması dini değerlere açıkça
karşıt olmasa bile dini boyutu çoğunlukla göz ardı etmiştir.[43]
Oysa dinin insan yaşamındaki etkileri son yıllarda artarak devam etmektedir. Bu nedenle
dindar hastalarla ilgili olarak seküler psikoterapistlerin yarattığı boşluğu
çeşitli kültür ve toplumlarda din adamları ya da ruhsal hastalıklarla ilgili bir
şekilde halkın güvenini sağlamış dini otoriteler legal ya da illegal biçimde
doldurmaya çalışmaktadırlar.
Batıda misyoner rahiplerin gün geçtikçe daha fazla ilgilendikleri ruh
sağlığında yeniden söz sahibi olmak istemeleri, özellikle Katoliklerde ilahiyat
kolej ve fakültelerinin programlarında ruh sağlığı konularına yer vermeleri bu
alanın din adamları için sadece ilmi bir merak olmaktan öteye gittiğini
göstermektedir.
Batıda din adamlarının “Pastoral Care” adı altında ruh sağlığı problemleriyle
ilgilenmeleri çok eski dönemlere dayanmaktadır. 15. ve 16. yüzyıllarda yapılan
yanlış uygulamaların yanında obsesif kompulsif bozukluğun tedavisinde modern
yöntemlere çok yaklaşan uygulamalar da görülmektedir. Eleştirilere ve karşı
koymalara rağmen “Pastoral Care” akımı günümüzde de devam etmekte, pek çok
kilise görevlisi hastanelerde kurulan özel çalışma merkezlerinde klinik eğitimi
görmektedirler.
Türkiye’de ise dini danışmanlık, genellikle dini ve bilimsel yöntemlerden
uzak, ehil olmayan kimseler tarafından illegal bir biçimde yürütülmektedir. Bazı
din adamlarının ruh sağlığı problemleri olan kimselere dini birtakım çareler
önermeleri iyi niyet çerçevesinde değerlendirilebilecek ancak çoğunlukla
bilimsel uzmanlık gerektiren yön eksik kaldığı için sonuç vermeyen gayretlerdir.
Dini obsesif kompulsif bozukluğun tedavisi ile ilgili yaklaşımlar da
öncelikle hekimin dini bir önbilgisini ya da dini otoritelerle işbirliğini
öngörmektedir. Hastanın güvendiği bir dini otoriteden tedaviyi destekler
nitelikte teşvik ve yardımın alınması tedaviyi olumlu yönde etkilemektedir.
Dini obsesyonları ve kompulsiyonları olanlara yapılacak psikiyatrik yardım
konusunda Psikiyatrist Erol Göka, uyulması gereken ilk ilkenin başta Yaratıcı’ya ve
dinsel figürlere yönelik olumsuz fikir ve imgelerin zihne sokulması şeklindeki
obsesyonları olanlara olmak üzere, çok zor durumda olan bu hastalara,
yaşadıkları bu durumun nedeninin henüz tam olarak bilinmeyen bir ruhsal
rahatsızlığa bağlı olduğunu, bunlardan dini olarak sorumlu olmadıklarını
anlatmak olduğunu belirtmektedir. Daha sonra ise psiko-farmakolojik, davranışçı
veya psikodinamik tedaviler ya da bunların kombinasyonu uygulanmaktadır.
Günah sayılan şeyleri düşünme ile ilgili obsesyonu olan hastaya bu şeyleri
bilerek zihninde canlandırmasının salık verilmesi (alıştırma), ibadetlerini
eksik yerine getirdiği ya da yeterince mükemmel yapamadığı endişesiyle sürekli
tekrarlayan hastaya, ibadetin eksik kaldığı düşüncesine rağmen tekrarlanmadan
yerine getirilmesinin tavsiye edilmesi (tepki önlenmesi), hastalığın davranışçı
tedavisinde uygulanan yöntemlerden bazılarıdır.
Dini konularda bilgili ve alanında ehil psikiyatristlerin tedavide dini
alandan yararlanmaları da söz konusu olabilmektedir. Psikiyatrist Malik Bedri
tekrar tekrar namaz kılma kompülsiyonu olan ve uygulanan hiçbir tedaviye yanıt
vermeyen bir hastasına namazlarını cemaatle kılmasını tavsiye etmiş, namazlarını
bir imamın arkasında kılarsa namazından sorumlu olmayacağı ile ilgili dini
kuralları ona anlatmıştır. Bu şekilde bir süre sonra hastanın tekrar
kompulsiyonlarından kurtulduğu gözlemlenmiştir.
Dini içerikli ruhsal rahatsızlıkların tedavisinde önerilenlerden biri de dini
zihinsel düzenlemeye dayalı tedavidir. Bu tür rahatsızlıkları olan kimseler
gerek kişilik yapıları, gerekse belirli yaşantılar ya da aldıkları eğitim sonucu
Allah’ın bağışlayıcı ve merhametli değil yargılayıcı ve reddedici yanlarını
seçmeye yönelik nevrotik bir ihtiyaç duyarlar. Böyle kimselerin gerekirse manevi
bir rehberlik eşliğinde Allah’ın bağışlayıcı yönünü tecrübe etmesi tedavinin
seyrini olumlu yönde etkilemektedir.
Bilindiği gibi dini obsesif kompulsif bozukluğu olan hastalar da Allah’ın
ibadetlerinde en küçük bir hatayı bile bağışlamayacağı yönündeki inançları
nedeniyle ibadetlerini tekrar tekrar yapmakta, Allah’ın cezalandırıcı yönüne
yaptıkları vurgudan dolayı sürekli tövbe edip günah itirafında bulundukları
halde kendilerini bağışlanmış hissetmemektedirler. Bu durumda olan hastalara
içinde yetiştikleri duygusal ve zihinsel dini sistemi dikkate alan, dini
terminolojiden haberdar olan uzmanlar tarafından hastaların obsesyonel birtakım
inançlarını gidermeye yönelik dini zihinsel düzenlemeler yapılması
gerekmektedir. [44]
Sonuç
Obsesif-Kompulsif Bozukluk, gerek tıbbi gerekse psikolojik açıdan; sonuçları
itibariyle hastayı kişisel, sosyal, bedenen ve ruhen derinden etkileyen istem
dışı, bilinçli olarak meydana gelen ancak kişiyi rahatsız eden; kişinin de bu
durumdan kurtulmak için benzer şekilde rahatsız edici ve yineleyici rutin
davranışlar içerisine düştüğü bir “hastalık hali” olarak kabul edilirler.
Dinî içerikli obsesif-kompulsif davranış bozuklukları çoğunlukla, dini yaşama
gayreti içerisinde olan, dinî hassasiyeti ya da ibadetlerine sıkı bağlılığı
bulunan dindar kişilerde zuhur eden, onu tedirgin eden, zamanla ibadetlerini
yapamaz hale getiren ya da inanç boyutunu tehdit eder bir hal alan durumlardır.
Bu tür kişilerde bu rahatsızlığın ortaya çıkmasında birçok etken söz konusudur.
Kişideki suçluluk duygusu, yeterli ve doğru dinî bilginin olmayışı, hatalı ya da
eksik din eğitimi veren aile, öğretmen, eğitim kurumu ya da içerisinde bulunulan
uygunsuz sosyal çevre kişide dini takıntıların zuhur etmesine, bu takıntılardaki
uzun süreli çözümsüzlük ise takıntıların rahatsız edici boyutlara varmasına,
hatta kişinin hasta olarak nitelendirilecek bir yapıya bürünmesine kadar gidecek
bir hal alabilmekte, bu hal de kişinin ruh sağlığını olduğu kadar ibadet
hayatını da olumsuz etkilemekte, kişiyi sorumlu olduğu Yüce Yaratıcı’sına karşı
görevlerini yapamaz hale getirebilmektedir.
Abdestinden devamlı şüphe duyan ve devamlı abdest alan birisi, hem zamanını
hem de ibadetin vaktini zayi eder. Aynı şekilde “olmadı” denerek tekrar edilen
ibadet de kişiyi benzer sonuçlara götürür. İnanç temelli mevzularda da durum
benzerdir. Şüpheci ya da inanca aykırı fikirlerin zuhuru, kişiyi imanım gider mi
korkusuna sevk edebildiği gibi kişiyi ümitsizliğe düşmeye, dindar yaşayışı terk
etmeye de sevk edebilir. Bu nedenle hastalık olarak telakki edilen ve tedavi
edilebilir bir özelliğe sahip olan bu rahatsızlıklar gerek psikiyatri gerekse
tıbbî destek almak sûretiyle minimize edilmeye çalışılmalı, gizlenmekten, içe
kapanmışlıktan uzak durmak ve hastalığını kabullenmek sûretiyle profesyonel
destek almaktan imtina edilmemelidir.
Çünkü toplum içerisinde rastlanma sıklığı % 2-3 gibi azımsanamayacak oranlara
ulaşan, ancak tıbbî ya da psikolojik destek aranmayışı nedeniyle rahatsızlığı
tespit edilemeyen ve çözüm üretilemeyen hastalar her ne kadar kendini rahatsız
olarak kabul etmeseler de ortada bir gerçek var ki o da kendi yaşamlarını olduğu
kadar içinde bulundukları sosyal çevrelerinin ve büyük oranda da ailelerinin
günlük yaşamlarını olumsuz etkilemekte ve hatta çekilmez hale getirebilmekte,
istenmeyen sonuçların ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilmektedir.
Dinî içerikli obsesif kompulsif davranış bozuklukları, bir yandan dindar
bireye manevî doyum ve huzur verecek sağlıklı bir dinî yaşantıya engel teşkil
ederken, bir yandan da onun başkaları yanındaki imaj ve itibarına zarar
verebilmektedir. Korku unsurunun çokça kullanıldığı, son derece katı kurallara
dayalı, kılı kırk yaran bir anlayışa dayalı yürütülen bir dinî eğitimin,
patolojik dindarlık tipleri ortaya çıkması ve özellikle obsesif kompulsif
davranış bozukluklarına yol açması tabiidir.
Her tolumdan bireylerin, beden sağlığı yönünden olduğu kadar ruh sağlığına
dair rahatsızlıklarla yüzleşebilmesi ihtimali bir vakıadır. Ancak karşılaşılan
bu rahatsızlıkların değişik kişisel ve toplumsal kaygılar nedeni ile gizlenme
çabası ve çözüm arayışında bulunmama, uzmana başvurmama gibi durumlar sorunların
kendiliğinden ortadan kalkmasını temin etmeyeceği gibi, işin içerisinden
çıkılmaz bir hal almasının önünü açacaktır. Erken teşhis ve uzman yardımı, bahsi
geçen rahatsızlıkların daha kolay atlatılmasına ve gerek bireysel, gerek ailevi
ve gerekse toplumsal yaşamda bireylerin daha sağlıklı ve mutlu yarınlara
ulaşmalarını temin edecektir.[45]
Kaynaklar
[1] Berat Yılmaz, “Obsesif Kompulsif Bozukluk Tedavisinde Güncel
Yaklaşımlar”, Lectio Scientific Journal of Health and Natural Sciences, 2018, 1
(2), s.21- 42.
[2] Mustafa Memiş, “Dini İçerikli Obsesyon ve Kompulsiyonların Dini Yaşantıya
Etkileri”, Uluslararası Multidisipliner Akademik Araştırmalar Dergisi,
Ocak-Şubat-Mart-Nisan 2020, Cilt: 7, Sayı: 1, s.54-55.
[3] Richard C. Atkinson, Rita Atkinson, Edward E. Smith, Daryl J. Bem ve Susan
Nolen Hoeksema, “Psikolojiye Giriş”, çev., Yavuz Alogan, Arkadaş Yay., Ankara
1999, s.533.
[4] Hanife Yıldız Yağcı, “Saplantılı Dini Davranışlar” (yüksek lisans tezi),
T.C. Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri
Ana Bilim Dalı, Din Psikolojisi Bilim Dalı, Bursa 2006, s.36-37.
[5] Prof. Liubov Ben-Noun, “The Diseases of the Kings of Israel”, Publication
House, Israel 2007, s.8-24.
[6] Büşra Nur Yüksel, “Dini Yönelim Biçimleri ile Dini İçerikli Obsesyon
Düzeyleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi: İlahiyat Fakültesi Örneği”, İLTED
(İlahiyat Tetkikleri Dergisi), Aralık 2019, sayı: 52, ISSN: 2458-7508, e-ISSN:
2602-3946, s.219-220.
[7] Uzm. Klinik Psikolog Taha Burak Toprak, “Dini Obsesyon ve Kompulsiyonların
Psikoterapisinde Kuramlar, İmkanlar, Sınırlılıklar”, Türkiye Bütüncül
Psikoterapi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, Ocak 2018, s.124-125.
[8] Bknz. Psikiyatrist Prof Dr. Reha Bayar ve Dr. Mesut Yavuz, “Obsesif
Kompulsif Bozukluk”, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri
Sempozyum Dizisi (İstanbul, 06-07 Mart 2008), ed. Müfit Uğur (İstanbul:
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, 2008), s.185.
[9] Bu tartışma hakkında bknz. Anadolu Ajansı, “Türkiye’de Dini Hayat
Araştırması”, erişim: 14 Eylül 2019,
https://www.aa.com.tr/tr/yasam/turkiyede-dini-hayat-arastirmasi/141424; T24,
“Optimar’dan Din-İnanç Anketi”, erişim: 14 Eylül 2019,
https://t24.com.tr/haber/optimar-dan-din-inanc-anketi-yuzde-89-allah-invarliginave-birligine-inaniyor,821459.
[10] Prof. Cenk Tek ve Prof. Dr. Berna Uluğ, “Religiosity and Religious
Obsessions in Obsessive Compulsive Disorder”, Psychiatry Research 104/2 (2001),
s.99-108.
[11] Elizabeth A. Nelson, Jonathan S. Abramowitz, Stephen P. Whiteside, Brett J.
Deacon, “Scrupulosity in patients with obsessive–compulsive disorder:
Relationship to clinical and cognitive phenomena. Journal of Anxiety Disorders”,
2006, 20, s.1071-1086.
[12] Dr. Lütfullah Beşiroğlu, Sıtkı Karaca ve İbrahim Keskin, “Scrupulosity and
obsessive compulsive disorder: The cognitive perspective in islamic sources”,
Journal of Religion & Health (akademik dergi), 2014, PMID: 22395755, DOI:
10.1007/s10943-012-9588-7, Sayı: 53, Cilt: 1, s.3-12.
[13] Büşra Nur Yüksel, a.g.e., s.218.
[14] Bknz. Amerikan Psikiyatri Birliği, “Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve
Sayımsal El Kitabı” (Dsm-5), çev. Ertuğrul Köroğlu, Hekimler Yayınları Birliği,
Ankara 2018.
[15] Bu konuda bknz. Dr. Ayşe Kani Sakallı, “Obsesif Kompulsif Bozukluk Tanısı
Alan Hastalarının Afektif Mizaç, Kronobiyoloji ve Dürtüsellik Açısından
İncelenmesi” (tıpta uzmanlık tezi), İstanbul Üniversitesi, 2014.
[16] Psikolog Jonathan S. Abramowitz, “Treatment of Scrupulous Obsessions and
Compulsions Using Exposure and Response Prevention: A Case Report”, Cognitive
and Behavioral Practice 8/1, (2001, s.79-85.
[17] Bknz. Dennis DiClaudio, “Paranoyak Ruh Sağlığından Şüphe Duyanların El
Kitabı”, çev. Avi Pardo, NTV Yayınları, İstanbul 2013, s.22-25.
[18] Bknz. İbn Kayyim, “İğâsetü’l-lehfân fî mesâidi’ş-Şeytân”, I, s.155.
[19] Prof. Dr. Sabri Erturhan, “Vesvesenin Talaka Etkisi”, İslam Hukuku
Araştırmaları Dergisi, Sayı: 24, 2014, s.209.
[20] Jonathan S. Abramowitz ve Ryan J. Jacoby, “Scrupulosity:
Acognitive–behavioral analysis and implications for treatment”, Journal of
Obsessive-Compulsive and Related Disorders, 2014, 3, 140-149.
[21] Prof. C. Alec Pollard, “Scrupulosity” (Erişim Tarihi:Ağustos, 2017)
www.ocfoundation.org/uploadedfiles/maincontent/find_help/ıocdf_scrupulosity_fact_sheet.pdf
[22] Prof. Dr. Habil Şentürk ve Ali Kerdiğe, “Psikoloji ve Din Açısından
Takıntılar: ‘Vesvese’ Üzerine Analizler”, Türk Din Psikolojisi Dergisi, Aralık
2020, Sayı: 2, s.113.
[23] el-Müncid, “Darul Meşrık”, 39. Basım, Beyrut, 2002, s. 899; el-Isfahani,
el-Müfredat, Vesvese md., İstanbul, 1986, s. 819.
[24] Prof. Dr. Sabri Erturhan, a.g.e., s.206-208.
[25] Araf, 7/201; Taha, 20/120; Nas, 114/4-5.
[26] Bkz. Er-Râzî, Faruddin, Tefsir-i Kebir Mefatih’ul Gayb, ed. Ahmet Hikmet
Ünalmış, I-XXIII, c. XXIII, Huzur yay., İstanbul, 2002, s. 600-601; Yazır,
Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kuran Dili, çev. İsmail Karaçam, v.dğr., I-X, c. X,
Azim Yay., İstanbul, Tarihsiz, s. 188 vd.; Ateş, Süleyman, Yüce Kurân-ı Kerîm’in
Çağdaş Tefsiri, I-XII, c. XI, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, Tarihsiz, s.
208-201.
[27] İbn Kesir, “Hadislerle Kurân-ı Kerîm Tefsiri”, çev. Bekir
Karlıağa-Bedrettin Çetiner, I-XVI, c. XIII, Çağrı Yay., İstanbul, 1993, s.
7445-7450; Yazır, a.g.e., c. VII, s. 241; Ateş, a.g.e., c. IX, s. 21-22.
[28] Ebu Hayan el-Endülisi, “Bahru’l-Muhit”, I-VII, c. VIII, Daru
Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2001, s. 535.
[29] Müslim, “Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi”, çev. Ahmet Davudoğlu, I-XI, c.
I, Sönmez Yay., İstanbul, 1977, s. 483-490.
[30] Hanife Yıldız Yağcı, a.g.e., s.33-35.
[31] İbn Kesir, a.g.e., s. 8829, nkl., İbn Sina, Tefsiru Suretin Nas, 4894 nolu
yazma nüsha.
[32] el-Beydavi, Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil, I-II, c. II, Daru
Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003, s. 634.
[33] Gazali, İhya’u Ulum’id-Din, çev. Sıtkı Gülle, I-IV, c. III, Huzur Yay.,
İstanbul, 1998, s. 94-97.
[34] Ahmet Okasha, “OCD in Egyptian Adolescents: The Effect of Culture and
Religion”, Psychiatric Times, Special Edition, 2004, ss. 21-22, s. 21.
[35] Yrd. Doç. Dr. Emannullah Polat, “Kurân-ı Kerîm’de Vesvese Kavramının
Semantik Analizi ”, Ekev Akademi Dergisi, Yıl: 18, Sayı: 60, Yaz 2014,
s.284-385.
[36] Yrd. Doç. Dr. Adem Dölek, “Hadislerde İman Hususundaki Vesveseler, Tedavi
Yolları ve Telkinin Önemi ”, Diyanet İlmi Dergi, Cilt: 42, Sayı: 4, Ekim - Kasım
- Aralık 2006, s.141-142.
[37] Hanife Yıldız Yağcı, a.g.e., s.38-39.
[38] Prof. Dr. Neda Armaner, “Psikopatolojide Dini Belirtiler”, Demirbaş Yay.,
Ankara, 1973, s. 114-115; Hilgard, Ernest R. - Atkinson, Richard C. - Atkinson,
Rita L., Introduction to Psychology, Fifth Edition, Harcourt Brace Javanovich
İnc. New York, 1992, s. 469.
[39] Hanife Yıldız Yağcı, a.g.e., s.40-43.
[40] Mustafa Memiş, a.g.e., s.58-59.
[41] Dr. David A. Clark, “Cognitive behavioral treatment of obsessive-compulsive
disorders: A commentary. Cognitive and Behavioral Practice”, 1999, 6, 408-415.
[42] Uzm. Klinik Psikolog Taha Burak Toprak, a.g.e., s.132.
[43] Vicky Genia, “Seküler Psikoterapistler ve Dindar Danışanlar: Mesleki
Mülahazalar ve Öneriler”, çev. Üzeyir Ok, İslami Araştırmalar Dergisi, c. XII,
sy. 1, 1999, ss. 78-83, s. 78
[44] Hanife Yıldız Yağcı, a.g.e., s.60-63.
[45] Mustafa Memiş, a.g.e., s.60-61.
[46] Rasim Adasal, “Normal ve Anormal Yönleriyle Yeni Medikal Psikoloji”, 3.
Baskı, Minnetoğlu Yay., İstanbul, 1977, s. 1091; Melvin Levis, “Child and
Adoloscent Psychiatry”, Lipincoot Williams and Wilkins, Third Edition, New
Haven, 2002, s. 834.
Bu sayfa hakkında yorum ekle: