Kıyamet ve Kıyamet Senaryosu
Abdurrahman Yördem
1. Bölüm
Kıyametin ne zaman olacağı ve nasıl olacağını insanlık merak etmiş; tarih
boyunca binlerce yıl, çeşitli kültür ve inanışlarda “Kıyamet” konusu önemli yer
oluşturmuştur.
Ölüm sonrası, tüm uzayın ölümü hep tartışılmış, Allah (cc), bu konular ile
insanların inançlı veya inkârcı olmaları noktasında büyük bir imtihanı önlerine
koymuştur.
Kurân-ı Kerîm okunduğunda görüleceği gibi birçok sûrede, yüzlerce âyette
“kıyamet” konusu tekrar edilmekte, kıyamete inanmanın, “Kıyamet Günü”ne (Ahiret
Günü) inanmanın inancın şartlarından olduğu, inanılmadığı takdirde kâfir
olunacağı, inanmayan insanların büyük cezalara çarptırılacağı, azap görecekleri
bu âyetlerde tekrarlanmaktadır.
إِنَّ اللَّهَ عِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَّاذَا تَكْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
“Kıyamet’in ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O,
yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez.
Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilen ve hakkıyla
haberdar olandır.” (Lokman 34)
Yukarıdaki âyette ifade edildiği gibi, Kıyamet’in ne zaman kopacağı bilgisi
şüphesiz Allah (cc) katında olup bizlerce bilinmesi mümkün değildir. Bunun gibi
Kıyamet’in ne şekilde olacağını da bilemeyiz. Çünkü kıyamet koptuğu zaman uzay
ve içindekiler öleceğinden gözlemleyecek kimse olamayacağından; kıyametin nasıl
olacağı ve ne kadar sürede olacağı ilmi ancak Allah katında bulunmaktadır:
هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ
“O, sana Kitâb’ı indirendir. Onun (Kurân’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar
kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne
çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşâbih ayetlerinin ardına
düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş
olanlar, Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır derler. (Bu inceliği) ancak
akıl sahipleri düşünüp anlar.” (Al-i İmran 7)
Kıyamet Senaryosu’nu oluştururken Kurân ayetlerinden yola çıkarak bir tez
oluşturduk. Bu konuda haddimizi aşmayarak Kurân âyetleri ve bilimin bugün
bulunduğu yerden esinlenerek, anlayabildiğimizi bu şekilde olabilir olarak
ortaya koyduk. Al-i İmran suresi 7. âyette belirtilen müteşâbih ayetlerin gerçek
manalarının Allah cc tarafından bilindiğini idrak ederek Allah (cc)’ın yardımıyla
ayet meallerinden anlayacaklarımızı Kıyamet Senaryosu’nda değerlendirdik.
Yine tekrar edersek, Kıyamet’in ne şekilde olacağını ancak Allah (cc) bilir. Allah
(cc), sonsuz şekilde ve sonsuz sebeple Kıyamet’i yaratabilir. Bizim burada
oluşturacağımız senaryo, bu sonsuz sayıdan bir tanesidir.
Kıyamet Nedir, Kıyamet Günü Nedir?
Kıyamet nedir? Kıyamet Günü nedir? Kurân-ı Kerîm okunduğunda ilgili ayetlerde
bu sorulara cevap verilmektedir. Kıyamet, iki aşamalıdır:
- Dünya ve Evren’de oluşacak bozulma ve ölüm.
- Ahiret’te dirilme ve hesap, Kıyamet Günü, Ahiret Günü veya Hesap Günü.
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَى فَإِذَا هُم قِيَامٌ يَنظُرُونَ
“Sur’a üflenir ve Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve
yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış
bekliyorlar.” (Zümer 68 )
Kurân-ı Kerîm’de bulunan bu âyet, bu iki aşamayı birbirine bağlayan unsuru bize
bildirmekte:
Sur
Sur’un nasıl bir özelliği varsa, ilk üflendiğinde, Allah’ın (cc) emri ile dünya
ve tüm uzay içindekiler ile ölür. [Allah’ın (cc) dilediğinin dışındakiler ölür],
yine ikinci üflenişte diriliş olur.
Birinci üfleyişte Kıyamet gerçekleşir. İkinci üfleyişte Kıyamet Günü; yeniden
diriliş ve hesap.
Kıyamet Nasıl Kopacak?
Kıyamet’in nasıl olacağı hakkında din âlimleri ve biliminsanları çeşitli
tahminlerde bulunmuşlar, eserler yazmışlar.
Bu eserde; Kurân âyetlerinden ve bugün bilimin geldiği noktadan esinlenerek,
Allah’ın yardımıyla bizim de bir görüş bildirmemiz nasip oldu. Tabii ki gerçeği
yalnızca Allah (cc) bilir.
وَالسَّمَاء وَالطَّارِقِ وَمَا أَدْرَاكَ مَا الطَّارِقُ النَّجْمُ الثَّاقِبُ
“Göğe ve Tarık’a andolsun. Tarık’ın ne olduğunu sen nereden bileceksin. O, delen yıldızdır.”
(Tarık 1-3)
Bugün bilim; karadelikleri keşfetmiş ve bu konuda az ya da çok bilgiler elde
edilmiştir. Karadelikler, kütlesi olmadığı için görünmeyen; ancak çekim gücüyle
çevresinde bulunan cisim ve ışığı yutan etkileri ile keşfedilmişler. Çekim
alanına giren cisim ve ışığı bozarak, dürerek içine çekmekte ve dışarı bir
miktar enerji salmakta olduğu bilim tarafından tespit edilmiştir. Ayrıca
karadeliklerin, galaksilerin merkezlerinde bulunduğu da bilimsel olarak
açıklanmıştır.
İşte bizim Kıyamet Senaryosu’nda bu karadeliklerden bir tanesi önemli bir rol
almakta, uzayda bir yerde Kıyamet Karadeliği (Kurân-ı Kerîm’de karşılığı: Târık)
bulunduğu varsayılarak senaryomuz oluşmaktadır. Allah, (cc) daha iyi bilir.
Kıyamet Senaryosu
Bugün bilim; Evren’in 14 milyar yıl önce Binbang (büyük patlama) sonucu
yaratıldığını keşfetmiş, çeşitli gözlem ve hesaplarla bu olayı kanıtlamıştır.
Yine yapılan araştırmalar sonucu Evren’in genişlediği de kanıtlanmıştır. Evren’in
yaydığı radyo sinyallerinden yararlanarak “Evren Haritası” yapılmıştır. Bu harita,
bugün dünyamızdan geçmişe yapılan gözlem sonucu ortaya çıkan görüntüdür. Yani
Evren’in geçmiş tarihlerinin bir görüntüsü bu haritayı oluşturmaktadır.
Evren Haritası
Senaryomuz, buradan itibaren başlamaktadır. 14 milyar yıl önce yaratılan Evren’de
atomların oluşması, bu atomların gaz ve elementleri oluşturması, daha sonra
yıldızlar ve galaksilerin oluşması, evrenin gelişmesi devam eder.
Senaryomuza göre; 14 milyar yıl içinde bir tarihte, Evren, yokluk sınırında
genişlemesini durdurur. Yıldızların bir kısmı ömrünü bitirir ve kuasar veya
karadelik haline gelir. Karadelikler, çevrelerindeki gaz ve maddeyi çekim alanına
alır. Daha güçlü karadelikler, diğer karadelikleri de içine alır. Galaksiler,
merkezlerindeki karadelikler tarafından yutularak yok olur. Çekim gücü artan
karadelikler, diğer galaksi ve merkezlerindeki karadelikleri yutar.
Çekim ve basınç sonucu karadeliğe yutulan madde ve zamanın karadeliğe ulaşma
hızı yükselir. Miktarı artar. Daha büyük hacimler, çekim etkisine girer. Bu
şekilde devam edildikçe çekim ve basınç daha da artar, karadeliğin yuttuğu madde
miktarı ve zaman da yüksek boyutlara ulaşır.
14 milyar içinde bir tarihte Evren’in gaz ve enerjisinin (maddesinin) yarısı;
“Kıyamet Karadeliği” tarafından yutulur. Dışarı enerji bırakır. Bu enerji, yutulan
maddenin enerjisidir. Madde, karadeliğe yutulduğunda bozuma uğrar. Enerjisinin
bir kısmını karadeliğe verir, onun güçlenmesini sağlar. Bir kısım enerji de
dışarı çıkar. Dışarı çıkan enerji, yutulan maddenin evrende bıraktığı hacim
boşluğunu doldurur.
Maddenin kütlesi enerjiye dönüşmüş, bozuma uğramış ve atomaltı kütleleri oluşturan ÖZ MALZEMEYE dönüşmüştür. Evren; büzüşmez
ya da daralmaz. Karadeliğin yuttuğu maddenin bıraktığı hacmi enerji doldurur.
Öz Malzeme
Evren’de bulunan tüm madde, yıldızlar, dünya, dünyada bulunan canlı
ve cansız tüm madde, insanlar, hayvanlar, toprak vs atomlar ve atomaltı
kütlelerin özünü oluşturan karadeliğe girerken kütlesini kaybederek
yaratılıştaki öz malzemeye dönüşmesidir.
Bilimsel olarak açıklarsak; E=mc² formülünde görülen m kütlesi; karadeliğe giren
maddenin kütlesinin bir kısmı enerjiye dönüşerek dışarı çıkar. Diğer kısmın
meydana getirdiği enerji, karadeliğin çekim gücüne katılarak çekim gücünü
arttırır. Sonuçta m = 0 (sıfır) olur. Formülümüz, E = 0 . c² olur. Yani kütlenin tümü
enerjiye dönüşerek sıfır değerde olur. Formülümüz (E) 0 = (m) 0 . c² olur.
Kütle
(m) ve (E) = 0 (sıfır) olmuştur. Ancak formülün sağ tarafında yine de bir şey
vardır. Çünkü formüle göre tersine işlem yapsak, enerjiyi kütleye çevirebiliriz.
Nitekim ilk yaratılıştaki patlamada oluşan enerji, öz malzemeye kütle
kazandırmıştır. Yani formülün sağ tarafında sıfır kütleli bir öz malzeme
bulunmakta, enerji verildiğinde kütlesi olmaktadır.
Bu öz malzeme; bu evrenin yaratılışındaki patlama ile kazandığı enerjiyle bir
araya gelerek kütleyi oluşturmuş, evrenin yaratılışında verilen fizik
kurallarına göre bildiğimiz maddeyi oluşturmuştur.
Evren’de bulunan enerjinin kendi basıncı ve karadeliğin çekim güçlerinden dolayı
karadeliğe çökmesi ve karadeliğin içinde bulunan öz malzeme ile birleşmesi
sonucunda oluşan yeni patlamada kütle oluşarak yeni bir madde ile yeni bir evren
yaratılır. Yaratılır; çünkü patlamalarla oluşan bu evrenler, kendi kendine
oluşmuş olsaydı, her seferinde aynı fizik kuralları ile işleyen evrenler
oluşacaktı. Ancak yeni evrenin kendi fizik kurallarına göre işleyecek olması, bu
oluşumlarda bir plan ve müdahale olduğunu gösterir ki bu da yaratılışı
açıklamaktadır. Yeniden oluşan evrende yeni bir madde, çok farklı fizik
kuralları ile bu evrende yerini alacaktır.
Evren’in bu aşamasında Kıyamet Karadeliği’nin çekim gücü korkunç şekilde
artmıştır. Ayrıca karadeliğin Evren’e bıraktığı enerji bir araya gelerek
galaksileri ve Evren’de bulunan gazları dışardan basınçla bir araya getirmiş,
karadeliğe doğru itmeye başlamıştır. Çekim gücü ve itme kuvveti altında kalan
Evren’in maddesel kısmı bir anda Kıyamet Karadeliği’ne çökmeye başlamış ve Kıyamet
Karadeliği’nde yok olmuştur. Bu sırada Kıyamet Karadeliği; Evren’de boşalan hacmi
dolduracak büyük bir enerji bırakır. Bu enerjinin çıkışı, evrende şiddetli bir
ses oluşturur.
Bu olayı tıkalı lavaboda toplanan suyun delik açıldıktan sonraki durumuna
benzetebiliriz. Su, önce küçük girdaplarla delikten çıkarken belli bir miktardan
sonra suyun hızı artar. Girdap, büyür; kalan kısım, delikten daha çabuk boşalır. Bu
ara dışarıya enerji bırakır. Biz, bu enerjiyi ses olarak duyarız. (Sur,
üflenmiştir.)
Karadeliğin Evren’in Kalan Kısmının Yutulması ve Dışarı Enerji Burakması
Şimdi Evren, madde olarak boşalmıştır. Sınırları büzüşmemiş, bütün hacmi enerji
ile dolmuş ve Kıyamet Karadeliği de orada bulunmaktadır. Evren’deki enerji, büyük
bir basınç değerine ulaşır ve Evren’in sınırlarını zorlar. Ancak Evren’in yokluk
sınırında olmasından dolayı bu basınç, Evren’in sınırlarını aşamaz. Bunun üzerine
Evren’deki enerji, orada bulunan Kıyamet Karadeliği’ne doğru tüm basıncı ile
yönelir. Karadeliğin çekim gücü de destek olarak enerji tekrar Kıyamet
Karadeliği’nin içine çekilir. Evren, sınırlarını daraltarak karadelikte yok olur.
Enerjinin Karadeliğe Girerek Evren’in Yok Olması
Enerji, karadelik içine korkunç bir basınçla girer. Karadeliğin içinde bulunan
bozuma uğramış, ÖZ MALZEME şeklinde bulunan tüm Evren’i de önüne alarak
karadeliğin diğer ucunu açar ve yeni bir Evren’e boşaltır.
Bu, yeni bir bingbang patlamasıdır. Önceki evrenin yaratıldığı ÖZ MALZEME ile
yeniden bir evren yaratılır.
Öz Malzeme Nedir?
Öz malzeme, yaratılışta "OL" kelimesinin karşılığı olan ilahi emirdir. Bu
Emir’in özelliği, Allah’ın isimlerini içinde barındırmasıdır. Örnek olarak;
beyaz rengin içeriğinde bulunan diğer ana renklerden oluşan sonsuz sayıda ara
renklerin, evreni görsel olarak algılamamızı sağladığı gibi, Emir (öz malzeme),
içeriğinde bulunan Allah’ın isimleri de yaratılanların özellikleri ile
algılamamızı sağlar.
Nasıl ki ana renklerin bir araya gelmesi ile beyaz renk oluşmaz; ancak beyaz
renk ayrıştırıldığında ana renkleri gözlemleriz... Bunun gibi isimlerin bir araya
gelmesi ile öz malzemeyi algılayamaz, gözlemleyemeyiz. Ancak yaratılanların
özelliklerinden; görünen-zâhir, gizlenen-bâtın, hayat sahibi-hayy gibi diğer
isimlerin de yaratılan varlıklar üzerindeki çeşitli etkileri; yaratılanların
cinsini, özelliğini, karakter yapısını belirler ve bu özelliklerle
yaratılanların farklılıkları şuurlu varlıklarca algılanır.
Yaratan Rabbimiz, öz malzemenin içeriğindeki isimler ile Arş’ın yaratılışını
ilahi plan dahilinde yapmış, daha sonra yine ilahi plan dahilinde, ilahi
bilgisayarda (Levh-i Mahfuz) yazıldığı gibi, Evren’i (Kürsü) yaratmıştır.
Levh-i Mahfuz, evrenlerin yaratılmasının ve yaşamasının kaynağıdır. Buradaki
ilahi yazılımda ne varsa ortaya ilahi Emir’ler olarak çıkarak enerjinin, maddealtı varlıklarının, maddenin, kısacası evrenleri oluşturan her şeyin, ayrıca
olacak olayların oluşumunu sağlar.
وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
“Gaybın anahtarları, yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve
denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin
karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık
kitapta (Allah’ın bilgisi dahilinde, Levh-i Mahfuz’da ) olmasın.” (Enam 59.)
Öz malzemeden oluşan ve bu malzemenin yapısında bulunan isimlerin karakterini
taşıyan çeşitli takyonlar (melekler), Levh-i Mahfuz’da bulunan Emir’le yaratılır
ve buradaki ilahi yazılıma göre görevlendirilir. Görevi sona erdiğinde yok olur.
Yerini başkası alır. Yani devamlı yaratılış olur.
Karakterini isimlerden alan ve Levh-i Mahfuz’da yazılan göreve göre yaratılan
takyonlar (melekler), atomaltı maddeleri, çekim alanlarını ve diğer kuvvetleri
oluşturarak maddeyi ve algıladığımız evreni oluşturmuştur. Bununla birlikte bu
evrene ait özellikleri, fizik kanunlarını, hareketi, zamanı, bozulmayı, doğmayı,
yaşlanmayı, ölmeyi oluşturmuştur.
Öz malzeme, karadelikten bing bang gibi patlama ile yeni evreni oluştururken (Allahın emri ile) bu evrene ait özellikleri oluşturacak yeni fizik kurallarını
da beraberinde oluşturur.
Evrenimize ait fizik kurallarının özellikleri, Kıyamet’ten sonra oluşacak Ahiret
âleminde bulunmayacak, yeni evrenin özelliklerine göre fizik kuralları
oluşacaktır. Ayetlerde belirtilen Cennet ve Cehennem hayatının özelliklerinin bu
Evren’deki yaşama benzemediği göz önüne alınırsa, Cennet ve Cehennem’in bu Evren’de
olması imkânsız hale gelir. Bu yüzden âyetlerde Kıyamet ve Ahiret ile ilgili;
يَوْمَ تُبَدَّلُ الأَرْضُ غَيْرَ الأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ وَبَرَزُواْ للّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
“O
gün yer, başka bir yere, gökler başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir ve
Kahhar (herşeyin üzerinde yegane hakim) olan Allah’ın huzuruna çıkarlar.” (İbrahim
48)
denilmektedir.
Bu âyet, daha sonra genişçe açıklanacaktır. Ancak bu âyetin ve diğer ahiret
ortamı ile ilgili ayetlerin bize verdiği ipuçları değerlendirildiğinde öncelikle
Ahiret hayatında başka fizik kanunlarının olacağı âşikardır. Çünkü orada
yaşlanma, bozulma yoktur. Zamanı ifade edecek, belirleyecek özellikler
kaybolmuştur. Zevkler devamlıdır, azap devamlıdır. Gece ya da gündüz yoktur. Çalışma,
dinlenme ve uyuma yoktur. Aydınlanma ya da ısınma için Güneş’e ihtiyaç yoktur.
Aydınlanma aracı başkadır. Bir yerden bir yere ulaşım yoktur.
Örnek olarak; Cennet’te bulunan bir insanı gözlemleme imkanımız olsa, elimizde de
geçen zamanı ölçebilecek bir imkan olsa, göreceğimiz manzara şudur: Cennet’te
bulunan bu insanı genç yaşta ve eğleneceği, zevk alacağı bir işlevle görürüz. Bir yıl sonra tekrar baktığımızda, yine genç insanı belki başka bir işlevle
eğlendiğinin görürüz. On yıl sonra, yüz yıl, bin yıl, onbin yıl, bir milyon yıl
gibi çeşitli zamanlarda tekrar tekrar gözlemlesek o kişinin aynı genç halini
görürüz. Her seferinde başka bir eğlence ve zevk aldığı bir işlevi yaptığını
görürüz. Elimizdeki zaman imkanını kaldırırsak, gözlemlediğimiz manzarada
bozulum ve değişim olmadığından geçen süreyi hiçbir zaman ölçemeyiz.
Bu manzara, Cehennem ortamında da aynıdır. Orada gözlemlediğimiz kişinin bedeni
her seferinde yenilendiğinden, zamanı gösteren bir kıyaslama yapamayız. Ancak
orada yapılan işlemin değişikliğini görebiliriz, ancak bu işlemin öncelik ve
sonralık sırası olmadığından yine zaman kavramını göremeyiz.
Kurân-ı Kerîm, bize yaratılan ve yaratılacak üç evrenden bahsetmektedir:
- Arş’ın bulunduğu Evren,
- Yaşadığımız Evren,
- Kıyametten sonra yaratılacak Ahiret Evreni.
Bu üç evrenin ayrıldığı özellikleri; fizik, kimya ve biyoloji gibi Allah’ın
koymuş olduğu kanunların her evrende değişik olmasıdır.
Kıyamet Senaryosuna Ayetler Işığında İnceleme
Kıyamet Senaryosu, bugünkü bilim verilerinden faydalanılarak bu şekilde
kurgulanabilir. Şimdi Kurân-ı Kerîm âyetleri ile bu senaryoyu incelemeye
çalışalım.
Kıyamet, Karadelik İle Mi Olacak?
Kıyametin nasıl olacağı ve ne zaman olacağını yalnızca Allah (cc) bilir. Ve kıyametin
kopacağı saate kadar da insanoğlunun bunu bilemeyeceğini... Çünkü kıyamet bir anda
olacağından daha önce ve daha sonra gözlemlenemeyeceğinden bu bilginin Allah
katında olacağını belirterek bu senaryonun olabileceği varsayılarak inceleme
yapılacaktır. Kesin bu şekil olacak diye bir iddiada bulunmak yanlıştır. Böyle
bir yanlıştan Allah’a sığınırım.
إِنَّ اللَّهَ عِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَّاذَا تَكْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
“Kıyamet’in ne zaman kopacağı bilgisi, şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O,
yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez.
Hiç kimse, nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilen ve hakkıyla
haberdar olandır.” (Lokman 34)
Kurân-ı Kerîm’in, Târık suresi, ilginç bir şekilde “Tarık” kelimesi üzerinde durur.
İlk üç ayette Rabbimiz, Tarık ve Gök’ten bahseder. Üzerlerine yemin eder ve
Tarık kelimesini bize açıklar.
وَالسَّمَاء وَالطَّارِقِ وَمَا أَدْرَاكَ مَا الطَّارِقُ النَّجْمُ الثَّاقِبُ
“Göğe ve Tarık’a andolsun. Tarık’ın ne olduğunu sen nereden bileceksin. O, delen yıldızdır.”
(Tarık 1-3)
Tefsir: Târık, aslında “tark” kökünden ism-i fâildir. Tark, bir ses işitilecek şekilde
şiddetle vurmak, çarpmaktır. Bu, asıl mânâsından genişletilerek bunun
gerektirdiği birçok mânâda kullanılmıştır. “Çekiç” ve “çomak” mânâsına “mıtraka”
bu köktendir. Yol mânâsına gelen “târîk” da bundan türetilmiştir. Çünkü yolcular,
ona ayak vururlar. Buna göre “târîk”, esasen “tokmak vurur gibi şiddetle vuran”
demek olduğu halde sonra ayak vurmak, yol tepmek mânâsıyla lügat örfünde yola
giden yolcuya isim olmuş ve bu mânâda yaygın şekilde kullanılarak hakikat
olmuştur. Sonra “gece gelen” mânâsında özelleşmiştir ki geceleyin gelip kapı
çalan veya gönül hoplatan ziyaretçi mânâsını ifade eder. Mastarı “tark” ve “turuk”tur.
NECM-İ SÂKIB, delik mânâsına “sakb” kökünden “delen yıldız” demek olup ışığının
kuvvetinden dolayı karanlığı deliyor gibi görünen her parlak yıldıza denir.
Nitekim aynı mânâ ile şihaplara yani kıvılcımlara veya akan yıldızlara da
“sâkıb” denilir.
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK:
Sakb: (C.: Sukub) Delinme, delme. Bir taraftan diğer tarafa kadar açık olan
delik.
Sakb: (C.: Sukub) İnce, uzun. Ev ortasında olan direk.
Sakb kökünden türeyen bir kelime olan Sakbe ise; çadır direği ya da oklava.
Rabbimiz, sûrenin ikinci ve üçüncü ayeti ile Tarık’ın Necm-i Sakıb olduğunu
belirtir. Yukarıda meal, tefsir ve sözlük incelendiğinde; açıkça Necm-i Sakıb’ın
delen yıldız olduğu görülmektedir. Bu ifade, karadeliklerin bilinmediği
tarihlerdeki meal ve tefsirlerde parlak yıldız, ışığı geceyi delen yıldız gibi
yorumlarla belirtildiğinden sonraki meallerde de bu yorumlar kullanılmıştır. Son
zamanlarda Tarık kelimesinin vurmak anlamından kuasarlara da Necm-i Sakıb
denmiştir.
Ancak ilk üç ayet bir arada incelendiğinde; ilk ayette Göğe ve Tarık’a andolsun
denilmektedir. Burada gök ve Tarık beraber ifade edilerek sanki gök ile Tarık
arasında bağ kurulmuştur. Tarık, delen yıldız ise; bundan göğü delen yıldız
anlamı çıkarılabilir. Zaten sözlükte belirtildiği gibi sakb kelimesinin
karşılığı bir taraftan diğer tarafa kadar açık olan delik olarak belirtilmiştir.
Bu ifadeler ile birlikte ince uzun ifadeleri de Kıyamet Senaryomuzdaki Kıyamet
Karadeliği’ni açıklar gibidir.
Bu arada karadeliklerin sönmüş ve içine çökmüş yıldızlar olduğunu da ifade
edelim.
Kısacası TARIK, Evren’de bulunan karadelikler arasında Kıyamet Karadeliği olanın
özel adıdır. Tüm karadelikler, Târık değildir.
Kıyamet Karadeliği Neden Târık Olarak Adlandırılmıştır?
Sözlük anlamına bakarsak, şiddetle çarpmak ve vurmak, ayrıca yol anlamlarına
gelmektedir. Yol anlamı, senaryomuzdaki Kıyamet Karadeliği’nin görevini
belirtmekte, bu Evren’in diğer Evren’e (Ahiret âlemine) dönüşmesi için Gök’te
bulunan yol olmaktadır.
Şiddetle çarpmak ve vurmak anlamı ise; Kıyamet’in her an kapımızda olduğu,
Rabbimizin Kurân’da belirttiği gibi her an kıyametin kopabileceğini ifade eden,
adeta kapımızı vurarak geldiğini haber veren ve Evren’deki her cismin Kıyamet
Karadeliği’ne geçmesini, tüm Evren’i her an içine alabileceğini bize
bildirmektedir.
Bugün bilim dünyası, Evren’in binler, milyonlar ve milyarlar öncesini
gözlemlemektedir. Samanyolu galaksimizin sınırlarını gözlemlememiz demek, beş bin
yıl öncesini gözlemlemek demektir. En yakın galaksileri gözlemlediğimiz zaman,
milyon yıl öncesini gözlemleriz. Bu nedenle 2017 yılındaki Evren, bizim için
bilinmeyendir. Yani senaryomuzda belirtilen genişlemenin bitmiş olduğu, Kıyamet
karadeliğinin Evrenin yarısını yutmuş olduğu, her an tüm evrenin Kıyamet
karadeliğince yutulabileceğini varsayabiliriz. Gözlemleyemediğimiz bu durumda;
Tarık kapımızı çalmakta, her an Kıyamet’in kopacağını bildirmektedir:
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِن فَوْقِهِنَّ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَن فِي الْأَرْضِ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
“Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rablerini
hamd ile tespih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Haberiniz olsun;
gerçekten Allah, bağışlayan ve esirgeyendir.” (Şura 5)
Şura suresi 5. âyet; sanki 1400 yıl önce Evren’in yarısındaki madde ve zamanın
karadelik tarafından yutulduğunu ve Evren’de doluşan enerjinin; kalan kısımda
bulunan madde ve gazlara yapmış olduğu basıncı anlatıyor gibidir. (En doğrusunu Allah cc
bilir.) Ayet, ayrıca bu durumu gözlemleyen Arş meleklerinin hamd ve tesbihle
birlikte Kıyamet’in her an kopacağının farkında olamayan insanoğlu için mağfiret
dilediklerini bize bildirir.
Sur’a Üflenme
وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَى فَإِذَا هُم قِيَامٌ يَنظُرُونَ
“Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. Halbuki bütün yer kıyamet günü O’nun
avucundadır. Gökler de kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından
münezzeh ve çok yüksektir. Sur’a üflenir ve Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve
yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış
bekliyorlar.” (Zümer 67-68)
Kıyamet senaryomuzda Kıyamet Karadeliği’nin (Tarık) tüm Evren’i içine yutarak
dışarıya enerji bıraktığını daha önce belirtmiştim. Lavabodaki su örneğinde
olduğu gibi Evren’in yarısı karadelik tarafından yutulduğundan açığa çıkan
enerjinin basıncı ve karadeliğin çekim güçleri diğer yarısının da çok kısa
zamanda karadelik tarafından yutulması sonucunu getirir (zümer 67) ve dışarı
büyük miktarda enerji çıkar. Bu enerji, korkunç bir ses ortaya çıkarır. SUR’a ilk
üfleniş olmuştur.
O günü yaşayan insanlar, bu sesi, radyo dalgaları olarak
bilgisayarlarda, telefonlarda, televizyonlarda, radarlarda ve diğer iletişim
araçlarında büyük bir parazit şeklinde duyacaklardır. Evren’de enerjiyi taşıyan-oluşturan melekler dışında herkes ölmüştür. Zümer sûresi
âyet 68’de belirtilen
Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki ve yerdeki herkesin ölmesi
gerçekleşir.
Tefsirlerde Zümer 67 âyeti açıklanırken;
....bu ayet-i kerîme, Yüce Allah’ın son derece büyüklüğüne ve zihinlerin hayret ettiği büyük
fiillerin, O’nun kudretine nispet edilince, çok küçük ve değersiz kalacağına bir
tenbih ve kainatı yıkıvermenin O’na göre pek kolay bir şey olduğunun temsil ve
hayal ettirme yoluyla bir ifadesidir ki .. kabza, bir sıkım, bir tutum veya bir
avuç manalarında olabilir. Burada bir sıkım ifade edilmesi, kıyametin
sıkıştırılmasını anlatması itibarı ile açıktır.
denilmektedir.
Bu ifadelerden senaryomuzda sözü geçen Evren’in; kalan kısmının basınç altında
olması, çok kısa zamanda karadelik içerisine girmesi ve karadelikte toplanması
da anlaşılabilir.
Enerjinin basınç ve çekim gücü ile Karadeliğe dönmesi ve karadelik içinde
bulunan bozuma uğramış Evren’i karadeliğin diğer tarafından açarak yeni bir
patlama ile yeni bir evrenin yaratılması esnasında çıkan büyük ses SUR a ikinci
üfleyiş yeniden yaratılış. (Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar
kalkmış bekliyorlar - Zümer 68)
Burada şu soru akla gelebilir; Evren’in yarısının bir anda karadeliğe geçmesi
mümkün mü?
Zaman; insanın bulunduğu ortamda bir ölçü olabilir. Böyle bir durumda dahi
çeşitli mekan ve hızlarda zaman ölçüsünün göreceli olduğu bilim tarafından
kanıtlanmıştır. Ancak evrenin bozulması, dünyada veya uzayda bulunabilecek insan
varlığının yok olması sonunda; zaman artık gözlenemez, ölçülemez kısacası zaman
bitmiştir.
Ancak ayette Sura iki defa üflendiği belirtildiğinden bu iki üfleyiş arasında
bazı olayların olduğu anlaşılmaktadır. Bu olaylar senaryomuzda sırası ile:
evrenin kalan kısmının karadeliğe çekilmesi, tüm evrenin enerjisinin bir
kısmının evrenin boşalttığı hacmi doldurması, enerjisinin diğer kısmının
karadeliğin çekim gücünü arttırması, tüm evrenin enerjisini kaybetmiş öz
malzemesinin karadelik içinde toplanması, dışarıya çıkan enerjinin tekrar
karadeliğe yönelmesi ve karadelik tarafından da çekilmesi, karadeliğin içindeki
öz malzemeyle birleşen enerjinin diğer tarafı açarak boşalması ve öz malzemenin
yeni bir yaratılışla şekillenmesi. Bu evreler iki sur üfleyişi arasında
olabilecek olaylardır.
Senaryomuzda anlatmış olduğumuz bu olayları; en güzel ve en veciz anlatımla
Rabbimiz, Kurân-ı Kerîm’in Zariyat suresi 1 ila 6 ayetleri ile bize
bildirmektedir.,
Zariyat suresi 1-6 ayetler:
وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا
Zariyat 1- “O tozutup savuranlara/o kırıp un-ufak edenlere,” (Evren’in bozulması)
فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا
Zariyat 2- “O ağırlık taşıyanlara,” (Bozulmuş Evren’in taşınması)
فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا
Zariyat 3- “O kolayca akıp gidenlere/o rahatça yüzenlere,” (Bozulmuş Evren’in
karadeliğe doğru akması, içinden geçmesi)
فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا
Zariyat 4- “O iş ve oluşu bölüştürenlere yemin olsun ki,” ( Ahiret Alemi’ne geçiş,
Rabbin emrine göre yeni oluşum )
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ
Zariyat 5- “Hiç kuşkusuz, o size vaat olunan kesinlikle doğrudur.” (Sonuç: Ahiret
Günü’nün kesin doğru olduğu)
وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ
Zariyat 6- “Şüphesiz din (hesap ve ceza) mutlaka gerçekleşecektir.” ( Ve
hesapların verilmesi)
Tefsir:
TOZDURUP SAVURANLARA ANDOLSUN
Zerv, tozutup götürmek, savurmak, kırıp ufalamak
demektir.
Zariyat: Kırıp ufalayan veya savuran, ya da toz duman edip götüren kuvvetler
demektir. Mesela toprağı ve başka şeyleri tozdurup savuran rüzgarlar, volkanları
püskürten, yaratıkları kırıp dağıtan ve yayıp açan melekler ve barut, dinamit
gibi sonradan bulunmuş ve bulunacak şiddetli patlayıcı, tahrip edici yakıcı
bütün sebepler bu kavrama dahildir. Beydavi, bütün yaratıkları savuran sebepler
demekle bu genelliği göstermiştir.
SONRA BİR AĞIRLIK YÜKLENENLERE
Yağmur yüklenen bulutlar, bulutları taşıyan
rüzgarlar veya gebe kadınlar veya bütün bunların sebepleri ki bunlar öncekilerin
aynısı da, başkası da olabilir. Önce tozdurur, sonra da yüklenir, taşır veya
tozdurup savuran başka, taşıyıp götüren başka olur, bir ordunun ağırlıkları ve
ganimetleri gibi.
SONRA DA KOLAYLIKLA AKANLARA
Gemiler ve benzeri trenler, otomobiller gibi.
SONRA DA BİR EMİR, TAKSİM EDENLERE YEMİN OLSUN
Yani bütün bunları idare etmek,
tozdurulan taşınan, götürülen şeyleri varacakları yerlere yetiştirmek için Yüce
Allah’ın emrini ayırıp dağıtan meleklere, Cebrail, Mikail, İsrafil, Azrail gibi
emir meleklerine yemin olsun, bunlara yemin, cezanın meydana gelmesinde
özellikle hizmetlerini hatırlatmadır. Yani sayılan bu kuvvetlerin önemlerine
işaret ile kesin bir şekilde uyarıda bulunur ki;
SİZE VAAD OLUNAN, MUHAKKAK
DOĞRUDUR.
Kaf Suresinde geçtiği üzere size yapılmakta bulunan vaadler ve
tehditler, o yeni yaratılış, dirilme, ve çıkma, girme ve ebedilik hep doğrudur.
VE DİN MUTLAKA OLACAKTIR.
Din, yani ceza ve sorumluluk vardır. Amellerin cezası,
iyiliğe çalışanlara iyilikle mükafat, kötülüğe çalışanlara kötülükle ceza
mutlaka olacak, herkes ettiğini bulacaktır.
Zariyat suresi 1-6. âyetlerin yukarıda verilen meal ve tefsiri dikkatle
incelendiğinde; arka arkaya gelen olaylar ve sonuçta olayların Ahiret Günü’ne
bağlanması; senaryomuzda belirtilen olaylarla benzerlik oluşturmaktadır. Rabbin
emirlerini yerine getiren meleklerin kıyamet ve Ahiret Günü ile ilgili
yapacakları; karadeliğin Evren’i içine çekmesi, bu ara Evren’deki dengesinin
bozulması, yıldızları çarpışması ile oluşan patlamalar, dağılmalar, Evren’in öz
malzemesine dönüşmesi, ortaya çıkanın taşınması ve karadeliğin içine adeta
kayması, daha sonra yeni patlamayla oluşan yeni Evren’in yaratılması, yani ilahi
emre göre öz malzemenin bölüştürülmesi, yeniden biçim alması ile ilgili görevli
kuvvetlerden (meleklerden) bahsedilir. Mevcut Evren ile Ahiret Evreni arasında
bağlantı kurulur.
يَسْأَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ رَبِّي لاَ يُجَلِّيهَا لِوَقْتِهَا إِلاَّ هُوَ ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لاَ تَأْتِيكُمْ إِلاَّ بَغْتَةً يَسْأَلُونَكَ كَأَنَّكَ حَفِيٌّ عَنْهَا قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ اللّهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
“Ne zaman gelip çatacak diye; kıyamet saatini soruyorlar sana. De ki: Ona
ilişkin bilgi Rabbim katındadır. Onu, vakti geldiğinde belirginleştirecek olan
yalnız O’dur. Göklere de yere de ağır gelmiştir o. O size ansızın gelecektir,
başka değil. sen onu iyice biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki O’na
ilişkin bilgi Allah katındadır, fakat insanların çokları bilmiyorlar.” (Araf 187)
يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا ﴿١٠٢﴾ يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا ﴿١٠٣﴾ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا
“O gün günahkarları, (gözleri korkudan donup) gömgök kesilmiş olarak
haşredeceğiz. Aralarında birbirlerine (Dünya’da) sadece on (gün) kaldınız diye
gizli gizli konuşacaklar. - Onların, hakkında konuşacakları şeyi biz daha iyi
biliriz.- O vakit içlerinden en aklı başında olanaları, Siz sadece bir gün
kaldınız diyecektir.” (Ta-ha 102-104)
Araf suresi 187. âyette Kıyamet saatinin insanlarca merak edildiği ve Peygamber
Efendimiz’e (sav) sorulduğu, bu bilginin Rabb’in katında olduğu, vakti geldiğinde
belirginleştirileceği ve ansızın geleceği açıkça belirtilmiş, Ta-ha 102-104
ayetlerde; yeniden dirilişte insanoğlunun geçen zamanı aralarında tartıştıkları
ve bir gün gibi kısa zamanda kaldıklarını söyleyeceklerini Rabbimiz bize
bildirmiştir. Ayrıca dünyanın bozulması ile birlikte yeniden yaratılış iç içe
anlatılarak kıyametin zamanı yok sayılmıştır.
Senaryomuzda belirtilmiş olan Kıyamet’in bilinmesi ve gözlenmesinin mümkün
olmadığı bu âyetlerle de desteklenmektedir. Kıyamet Karadeliği (Tarık), Evren’in
diğer yarısını birden yutacağından, Evrenin bozulmasını gözlemlememiz, özellikle
Samanyolu galaksimizin ve Dünya’nın karadelik tarafından yutulması, bir gün gibi
kısa bir zamanda olacağından kıyameti daha önce gözlemlememiz mümkün
olmayacaktır.
Bu sayfa hakkındaki yorumlar:
Yorumu gönderen: kenan, 02.01.2018, 13:45 (UTC): Çok farklı ve güzel bi yazı olmuş kıyamet ve ahiret konularını ilk defa bu kadar farklı anlatımlarla okudum saolun abdurrahman hocam. |
Yorumu gönderen: Akhenaton, 18.11.2017, 07:05 (UTC): Merhaba Abdurrahman Hocam. Öncelikle kaleminize ve emeğinize sağlık. Yazı, nefis olmuş. Editlerken de okurken de büyük keyif aldım. Paltalk'ta Kalem Abimizin kurmuş olduğu Mekteb adlı bir sohbet odamız vardı. Bu odada hergün meal dersi olurdu. Haftanın bazı günlerinde ise Nur Lehre hocamızla birkaç saat kuantum fiziği sohbetlerimiz olurdu. Yazınızı okuyunca aklıma o değerli abimiz geldi. Keşke sizi de o zamanlar aramızda görebilseydik... Mekteb, şu anda da aktif olsaydı, makaleniz güzel bir sohbet konusu olabilirdi :) Araştırmalarınızda başarılar dilerim... Kardeşiniz Akhenaton... |
|
Bu sayfa hakkında yorum ekle: