3. Ellezîne yûgimûnes-sâlēte ve yu'tûnez-zekâte vehüm bil â[k]hirati hüm yûginûn. 3. Onlar ki, namazı kılarlar, zekâtı verirler ve ahirete de kesin olarak inanırlar.
4. İnnâ lillezine lē yu'minûne bil â[k]hirati zeyyennē lehum ağmēlehum fehüm yağmehûn. 4. Şüphesiz biz, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik; o yüzden bocalar dururlar.
5. Ülēikellezîne lehüm sûul azēbi vehüm fil â[k]hirati humul a[k]hserûn. 5. İşte bunlar, azabı en ağır olanlardır; ahirette en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır.
6. Ve inneke letüleggal gur'ēne mil-ledun hakîmin alîm. 6. (Resûlüm!) Şüphesiz ki bu Kurân, hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından sana verilmektedir.
7. İz gâle Mûsē liehlihî innî ēnestü nērâ[n: duraksız tercih] Seētiküm minhē bi[k]haberin ev ētiküm bişihēbin gabesil-leallekum t[ea]stalûn. 7. Hani Musa, ailesine şöyle demişti: Gerçekten ben bir ateş gördüm. (Gidip) size oradan bir haber getireceğim, ya da bir ateş parçası getireceğim, umarım ki ısınırsınız!
8. Felemmē cēehē nûdiye em-bûrike men finnēri ve men havlehē [tercihli durak] Ve sübhân[ea]llâhi Rabbi'l âlemîn. 8. Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler kutlu kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!
11. İllē men zaleme s[peltek se]ümme beddele husnem-bağdi sûin feinnî Ğafurur-Rahîm. 11. Ancak, kim haksızlık eder, sonra, işlediği kötülük yerine iyilik yaparsa, bilsin ki ben (ona karşı da) çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim.
12 ve ed[k]hil yedeke fî ceybike te[k]hruc beyd[d ya da z okunur]âe min ğayri sûin fî tis'i ēyētin ilē fir'avne ve gavmih[î duraksız tercih] İnnehüm kēnû gavmen fēsigîn. 12. Elini koynuna sok da kusursuz bembeyaz çıksın. Dokuz mucize ile Firavun ve kavmine (git). Çünkü onlar artık yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır.